Hürriyet

16 Ekim 2012 Salı

YORUMSUZ



Bir dilek ipi vardı bir kızın bileğinde..

Çocuk aklıyla inanarak, dileyerek, üsteli parasını da harçlığından vererek alıp takmıştı ..

Okullar açıldı..

Bir öğretmen sınıfa girdi.. Makası eline aldıı.. İpi kesti..

Disiplinn önemliydi..

Fakat o okulda 1 branş dersi , 4 seçmeli ders boş geçmekteydi..


Yorumsuz...

27 Eylül 2012 Perşembe

İŞİTME ENGELLİLER İÇİN TİYATRO

İstanbul Sanat Tiyatrosu Türkiye' de bir ilke imza atıyor ve yeni oyun sezonunda çok özel bir projeyi hayata geçiriyor...
İstanbul Sanat Tiyatrosu, yeni oyun sezonunda İşitme Engelliler Federasyonu ile ortak bir çalışma içerisine girdi. Bundan sonra İstanbul Sanat Tiyatrosu'nun her oyununda işitme engelli tercümanı bulunacak ve işaret dili ile oyun anında işitme engelli vatandaşlarımıza çevrilecek.
Oyunları sadece izlemek durumunda olan işitme engelli vatandaşlarımız artık tiyatronun o büyülü dünyasında yerlerini alacak.
Türkiye'de bir ilk olacak olan bu proje, işitme engelli vatandaşlarımıza çok özel bir imkan sunuyor .
İstanbul Sanat Tiyatrosu, Kasım ayının ilk haftasında 'Hamlet' oyunu ile perdelerini açacak ve uygulama bu oyunla başlayacak....
İstanbul Sanat Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmeni Binnaz Ekren 2012- 2013 tiyatro sezonundan itibaren İşitme Engelliler Federasyonu ile birlikte yola çıkarak tüm oyunlarında işaret dili tercümanı bulunduracaklarını ve tüm oyunların anında işaret dili ile çevrilerek işitme engelli vatandaşlarımızın tiyatro faaliyetlerinden faydalanmasını sağlayacaklarını açıkladı.


TİYATRO SAHNESİNDE TÜRKİYE DE BİR İLK GERÇEKLEŞİ​YOR...
Topluluk yeni oyunları 'HAMLET' ile Kasım ayının ilk haftasında İstanbul'da sezona perdelerini açıyor. Yönetmenliğini Binnaz Ekren'in yaptığı oyunda Eray Karadeniz, Binnaz Ekren, Vahit Atan, Direnç Dedeoğlu, Akasya Uzer, Emrah Bozkurt rol alıyor. Kostüm tasarımını Aslıhan Pekün'ün yaptığı oyunun müzikleri ünlü besteci Mert Ekren 'e ait. İlk oyundan itibaren işaret diline çevrilecek olan oyunun provalarına işaret dili tercümanı' da katılıyor. Titiz bir çalışma ile provaları süren 'HAMLET' yurt içi ve yurt dışında pek çok festivalde ülkemizi temsil edecek.
Yaptıkları alternatif prodüksyonlarla tanınan grup perdelerini işitme engellilere açacakları için son derece heyecanlı. Ayrıca her temsil de 40 işitme engellinin ücretsiz olarak misafir edilecek olması projeyi daha da anlamlı kılıyor...

15 Eylül 2012 Cumartesi

YOKLUĞUNDANDIR 10

Okuduğum kitabın her satırında seni arıyorsam
Kokunu bir nebze daha duymak için avuçlarımı kokluyorsam
Ben yürürken senin gölgen düşüyorsa yanıma
Ve sol yanım ağrıyorsa hala
Bil ki yokluğundan!

MİLLİ BİR EĞİTİM

Eyy Milli Eğitim!!

4+4+4 sistemini hooop diye tepemize indirerek sınıfları 80 kişiye çıkaran.

Prefabrik sınıflar yapacağız diyip böyle aptalca birşeyi çözüm olarak sunan ve onun bile yetiştiremeyen..

Seçmeli dersler için öğretmen bulamayan..

Okulların açılmasına iki gün kalmasına rağmen hala okul saatlerini belirleyemeyen..

Seçmeli derslerin içeriğini bırakın velilere öğretmenlere bile izah edemeyen..

Öğretmen atamalarını gerçekleştiremeyen...

Mahallenin ortasındaki okulu İmam Hatip, mahalleye 3 km uzaklıktaki okulu İlkokul yapan

Okulların açılmasına iki gün kala çalışan anne babaların çocuklarını işyerlerine yakın okullara yazdırabileceğini ilan eden..

Antalya'da imam hatiplere ilgi az olunca imam hatipe kayıt yaptıran öğrencilerin servis ve yemek paralarının devlet tarafından karşılanacağını pankartlarla ilan eden

Milli Eğitimden önce kendi sistemsizliklerini organize etmek adına bir eğitim alması gereken MİLLİ EĞİTİM

Sizi Allah'a havale ediyorum!!!!!!!!

1 Eylül 2012 Cumartesi

BARIŞ DEDİĞİN 5 HARF

Sadece ülkemizin değil, tüm dünyanın İNSANLIK vasıflarının sınandığı bir dönemde..

Dünya Barış Günü kutlu olsun..

Barış için sembolik de olsa bir günün belirlenmiş olması, o gün barışın kardeşliğin kutlanması hep manidar ve kara mizah gelmiştir bana..

Düşünüyorum da, kaybettiğimiz değerler için sembolik günler mi düzenliyoruz acaba?

Hepimizin önce kendisiyle barışması dileği ile..

Önce kapımızın önü :)

28 Ağustos 2012 Salı

TATİL VE ÜTÜ KARDEŞLİĞİ

Tatillerden fırsat bulup yazmak bu zamana denk geldi anca..
Bol dinlendik, bol eğlendik, hayallere kulaç attık derin mavilerde bu sene..
Deniz ve ben..Uzun uzun hasret giderdik ne komiktir ki şimdiden özledim o özgür ve sonsuz maviliği.
Yaz bitiyor.
Şimdi İstanbul'un sonbaharının keyfini çıkarma zamanı..
Aylardır zihnimde, kıyıda köşede, cep telefonumun not bölümünde, minicik kerteriz defterimde biriktirdiklerimi paylaşma zamanı.
Bir de bol bol ütü yapma zamanı.
Böyle kelimelerin arkasından nerden çıktı şimdi ütü demeyin.
Tatil dönüşü demek , bir kadın için yığılmış ütüler demektir.
Tatilden glenler yıkanır, paklanır, ütülenir.

Ütü yapıyorum diye beni pamuklara saran bir kocam var. Ya ben ütüyü sandığımdan az yapıyorum ya kocam çok iyi.. Bilemedim..:)))))


13 Ağustos 2012 Pazartesi

LÖSEV Gönüllüsü Olmak Bir Ayrıcalıktır...








Büyük LÖSEV Ailesi, lösemili&kanserli çocuk ve ailelerin bu zorlu mücadelede yalnız olmadıklarını göstermek için sevgi ve azimle çalışan bir vakıftır. LÖSEV kurulduğu 1998 yılından bugüne dek faaliyetlerini duyarlı kişi ve kuruluşların destekleri ve binlerce GÖNÜLLÜSÜ’nün katkılarıyla gerçekleştirmiş; Türk halkının konu hakkında daha bilinçli ve duyarlı olmasıyla beraber tedavide %91'lere çıkardığı başarısını %100’e çıkartmayı hedeflemiştir.

LÖSEV'e gönlünü veren gönüllüler LÖSEV’in her etkinliğinde aktif rol almakta, vakıf çalışmalarına aktif katılım göstererek çocukları hayata bağlamaktadırlar.

Yüreğinde paylaşım ve sevgiye yer olan herkesi Lösev gönüllüsü olmaya davet ediyoruz.

Lösev gönüllüsü olabilmek için aşağıdaki formu doldurmanız yeterli: http://bit.ly/losevgonullusu
Lösev’i Facebook’ta takip etmek için: www.facebook.com/losev0660
Lösev’i Twitter’da da @losev1998 hesabından takip edebilir, #LosevHayatVerir hashtag’i ile  paylaşımlarınızla destekleyebilirsiniz.

Bir bumads sosyal sorumluluk içeriğidir.



9 Ağustos 2012 Perşembe

HELAL SANA İZMİR



Helal sana İzmir..

Hep böyle kal.. Canını ver, kanını ver ama oyunu verme!!

GAVUR'du hani İzmir ya.. O gavurlar hastaneler akın etmiş mehmetçiğe kan vermek için.  Kan vermeye giden vatandaştan taksiciler para almamış..

Bir de bazı has Türkler var.. " Şehit olmak onların kaderiydi" diyen..!!!!

Helal sana İzmir, hep böyle kal!!!

SOLUNGAÇ



Ha gayret İstanbul! Az kaldı.. Nemin sayesinde çıkacak solungaçlarımız..

E hazır hafta sonu için de sel uyarısı yapıldı, bir işe de yararlar bari :))

7 Ağustos 2012 Salı

CESARETİN VAR MI?

Bazen  giden taraf olmak da cesaret ister..

Ardında bıraktıklarına gözünü kapayabilmek, geleceği göğüsleyebilmek ister..

Vazgeçebilmek , vazgeçmeyi göze alabilmek  derin bir nefes ister..

Yeni bir başlangıç, mangal gibi yürek ister..

ANA KUCAĞINDAN, ASKER OCAĞINA

Bir çocuk nasıl yetişir, büyür bilir misiniz?

Önce hamile olduğunu öğrenir kadın..Garip duygular hisseder..Sevinir, korkar, mutlu olur, ağlar..

Hormonları altüst olur, hatta fizyolojisi..Kusar, saçları dökülür, dişetleri çekilir, memeleri acır, beli ağırır, bir süre sonra uyuyamaz, sağdan sola dönemez olur. Minicik bir ayak bastırır akciğerlerine nefes almakta bile zorlanır. Ayakkabılarını bağlayamaz, yastıklarla desteklenmeden yatamaz hale gelir. Tüm bunları yaşarken her off dediğinde arkasından bin kere de tövbe eder o dediği off için.

Öyle sever karnındakini , öyle bağlanır ki , bazen gebelik testi yapmadan bile hamile olduğunu sezenler vardır. Böyledir annelik.

Sonra saatler süren sancılar acılar sonucunda bebeğini alır kucağına..Emzirirken memesi yara olur.. Ağlar acıdan bir yandan , öbür taraftan emzirir, dikişleri acır ama yine de kucağında taşır.. Uykusuz kalır, süt olsun diye yediklerinden bin kilo alır ama yine de minicik bir gülüş alırr götürür bütün yorgunluğunu..Türlü türlü yemek yapma sanatı öğrenir..Camının önünde organik domates bile yetiştirir. Yoğurt mayalar, tereyağ yapar.. Sorsan kendi için bir kere bile yapmamıştır bunları ama evladı için herşey olur.

Okullara gönderir, aklı kalır. Biri vurdu mu, üzdüler mi, kantinde sıraya girebildi mi, servisini bulabildi mi, sınavında başarılı olabildi mi?

Dünyayı sermek ister önüne, elinin erdiğince gücünün yettiğince uğraşır ama alamadığı birşey olsun dünya başına yıkılır.

Öksürdüğü zaman sanki annenin ciğerleri sökülür, burnu tıkalı yattıysa başında nöbet tutar, eli kesilse yüreği kopar..Hep böyle gecelerdedir " benden al rabbim ömrümü, ona ver" diye yalvarmalar.

Sonra asker çağı gelir, askere gider..Ne için savaştığını bile bilmeden şehit olur!

Kızsa evladınız sevgilisi askere gider, kocası, nişanlısı gider.. Şehit yakını olur..Ve ömür boyu bitmeyecek bir acıya mahkum edilir.

Ne için, kim için..Birileri daha rahat silah kaçırsın, daha rahat uyuşturucu satsın, daha fazla para kazansın, biryerlerden rant elde etsin diye..

Hiç kusura bakmayın beyler bu terör denilen illet bir savaş değil..Ben inanmıyorum artık! Vatanımızı kurtarmak için ölmüyor o kınalı kuzular orda! Biz buna inandırılıyoruz sadece!  Pis bir oyunun tertemiz oyuncuları onlar..

Bu şartlarda vatan falan sağolmasın arkadaş.. Bülent Ersoy çıktı " oğlum olsa askere gönderememek için herşeyi yapardım" dedi.. Neredeyse asacalardı..

Ben de söylüyorum şimdi.. Ben de göndermemek için herşeyi yapardım..

Seve seve gönderirim diyen hiç kimseye de inanmam!

Bir savaş olsa bu gerçekten, hepimiz savaşalım atalarımız dedelerimiz gibi. İşte o zaman "Vatan sana canım feda"

Ama bu şartlarda Vatan Sağolsun diyemem arkadaş..Ahmet, Ali, Burak, Mehmet, Rıza ve diğer boşuboşuna ölen binlercesi sağ olsaydı keşke..

Soruyorlar şehit cenazelerinde cemaate " Hakkınızı helal ediyor musunuz" diye..

Şehidim esas sen hakkını helal et bize!

31 Temmuz 2012 Salı

Bİ SAKİN OLUN





Tatil bitti..Herşey harikaydı da ben başka bir yere takıldım..
4 kişilik bir Türk Ailesi'nin masada kalan yemeklerinden 8 kişilik bir aile daha doyar..

Ne açgözlü bir milletiz yahu..Edep biraz! Bi sakin olun, yiyeceğiniz kadar alın. Arkanızdan ağlar sonra, öğretmedi mi anneleriniz?

Onlar arkanızdan ağlamasa, o yiyecekler için ağlayan bir sürü insan var. Anladın mı!

8 Temmuz 2012 Pazar

DÜĞÜN SEZONU

Anladım ki resmi olarak düğün sezonu açıldı.. Mevsimlerden düğün..

Bir haftada 3 kına gecesi 2 düğüne gittim. Herkes seri ve periyodik bir biçimde evleniyor.

Üniversitedeyken o kadar çok okey oynardık ki , uyumaya çalışrken bile okey taşları geçerdi gözümün önünden..

Şimdi ise farkettim ki rüyamda bile halay çekiyorum..

Çoluk çocuk örf adet öğrensin, sosyalleşsin şenlensin diye elime kına bile yaktım aslında hiç sevmem.

Geçenlerde okudum ki boşanmalar da seri ve periyodik olarak aynı oranda artıyormuş..

Yok mu bunun ortası?

7 Temmuz 2012 Cumartesi

VAR /YOK

Yoktan var etmek güzel de , var olanların yok oluşuna şahit olmak çok koyuyor be doktor!

5 Temmuz 2012 Perşembe

BUGÜN NELER ÖĞRENDİM (MİM)





sirrakalem mimlemiş beni.. Yazmayı geciktirdim affola..

Konumuz bugün neler öğrendin..

1- Bugün içten bir gülümsemenin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha öğrendim.
2- Özlemenin can yakıcı olsa da çok güzel olduğunu hele ki özlendiğini bilmenin insana kendini harika hissettirdiğini öğrendim.
3- Kendini olduğun gibi gösterebildiğin insanların yanındayken bir kuş kadar hafif olunabileceğini öğrendim.
4- Geçmişi kurcalamanın kimselere bir faydası olmasa da bundan asla vazgeçmeyeceğimizi öğrendim.
5- Başın dönüyorsa ya sokağa çıkmayacaksın ya da yanına birini alıp çıkacaksın acı bir tecrübeyle öğrendim.
6- Yokluğun da bir varlığa dönüşebileceğini öğrendim.
7- İstediklerime dikkat etmem gerektiğini, gerçek olabileceğini öğrendim.


Kimleri mimledim?

Deeptone, Öykü, N.Narda, Kuulumsu Kadın, Elif ve yazmak isteyen herkes..

Hepiniz yazın biz de sizden öğrenelim..

TEK KELİME ( MIM)




deeptone mimlemiş beni..

Mim şöyle.. Seni mimleyen kişiyi tek kelime ile anlatacaksın..

Ben anlatırım da, benim içimdeki diğer ben, onun içindeki diğeri, onun içindeki diğeri hemfikir olmazlar ki! Matruşka gibiyim mübarek.. Bir ben var benden içeri büssürüü..

Bozbek'in kadınları oturdular, düşündüler taşındılar, kendi aralarında bir mütalaa yaptılar ve deeptonu şöyle tanımladılar..KOZMOPOLİT..

Mimlediklerim .. Hektor, Nini, Dayatılan, Eslemce, morclementiar, Beyza Mollanehmetoğlu, Beyaz Sayfa, Bolat, Sırra Kalem ve bu mimi okuyan hakkımda fikir beyan etmek isteyen herkes

DUA

Rabbim Hakkımda Hayırlı Olana Gönlümü Razı Eyle,Gönlümdekini Hakkımda Hayırlı Eyle...

Hayırlı kandiller ...

4 Temmuz 2012 Çarşamba

YOKLUĞUNDANDIR 9

Kısa cümlelerle uzun uzunn anlatıyorsun ya bu berbat hayatı bana,
Ağlatırken güldürüyorsun
Konuşurken düşündürüyorsun
Öfkemi de aşkımı da bileyliyorsun
Uzaklığın bile yoldaşsa varlığıma
Gölgen bile yetiyorsa
Ve tüm bunları gözlerimi kapatıp hayalimdeki yüzüne yazıyorsam
Sadece sesinle içimi ısıtıyorsam
Bil ki yokluğundandır!

2 Temmuz 2012 Pazartesi

UTANIYORUM

37 tane insanı diri diri yakmayı göze alan  ve o insanları destekleyen insanların da olduğunu bildiğim bu ülkede yaşıyor olmaktan, yazmak ve isyan etmek dışında birşey yapamamaktan utanıyorum!

Çaresizlik en nefret ettiğim his ve ben ülkemin bugünkü haline baktıkça kendimi çok çaresiz hissediyorum!

NE İSTEMİYORSUN ONDAN BAHSET

Günlerdir yazmıyor parmaklarım..

Zihnim öyle değil ama. O habire yazıyor da yazıyor.. Parça parça birsürü şey birikti. Birsürü şey yaşandı..Öznesi ben, yüklemi başkaları. Ya da yüklemi ben , özne olmakla alakamın olmadığı.

Bazen bir insan ömrü sığar ya bir güne , öyle işte..

Ama günlerdir yazmıyor parmaklarım..

Zihnim kurulu bir saat gibi tıkır tıkır işlerken, parmaklarım tutuldu. Kendi kendine konuşmak en iyidir ya bazen kendi kendime konuştum günlerdir.

Bir de kaldırım taşlarına. Yürüdüm saatlerce. Belki günde 8 saat. Mesai gibi..

Hem yürüdüm, hem konuştum..Özlemişim.

Sabah bir amaçla uyanmayı, yorgunluktan sızmayı.

Yazacaklarımı zihnimde biriktirmeyi..

Kendime vakit ayırmayı kendimde hak görmeyi..

Özlemişim kendimi..

Özlemişim çemberi kırmayı, dışına çıkmayı..

Oysa yaşıyordum mutlu mesut..Kah hüzünleniyor, kahh kahkaha atıyor, mutlu oluyor, mutlu ediyor, acı çekiyor, acı çektiriyordum. Normaldim, bir şikayetim yoktu..

Ama farkettim ki özlemişim kendimi, beni..

Döndüm yine..Binbir umutla, aklımda bir sürü dertle tasayla, en içten kahkahalarımla.

Döndüm yine..Ne istediğimden öte, ne istemediğimi bilerek..

Ya sen..Neler yaptın bu yarım ay süresince..?

İstediklerin umrumda değil, ne istemiyorsun bana ondan bahsetsene biraz...

18 Haziran 2012 Pazartesi

TATLI YORGUN

Sıcak ve yorucu günler..Tam içsel yolculuğum bir gram dahi olsa fazla gelmeye başlamışken , geçici bir iş imdadıma yetişti..

Düşünmeye bile fırsatımın olmadığı şu günlerde , vücudum tatlı yorgun.

Özlemişim!

8 Haziran 2012 Cuma

İÇTEKİ SES ( MİM)

Deeptone  ve Beyaz Sayfa   mimlemiş beni..

Yazdıklarımı az da olsa okuyan bilir ki, içimde sesler vardır benim. Bazen durmadan konuşup kafamı şişiren, bazen bana yol gösteren, bazen canımdan bezdiren.

Bazı zamanlarda susturabilirm onları, bazen hiç hükmüm geçmez. Zihnim hep doludur. Geveze küçük insancıklar konuşur durur. İnce bir baş ağrısına sebep olurlar bazen, zaman zaman zamansız bir gülümsemeye.

Hatta abartıp onlarla konuştuğum bile olur nadiren :)

Dinlerim içimdeki sesleri , gecenin sessizliğinde .. İçinden çıkılmaz durumlara girdiğimde, olmadık işlere soktuğum burnum kopsun diye kendi kendime isyan ettiğimde, beni en çok korkutan köşeye sıkışmışlık hissimle baş edemediğimde dinlerim içimdeki sesleri.

Beni yargılarlar, beni sorgularlar, beni ödüllendirirler, beni cezalandırırlar, beni gülümsetir, beni ağlatır içimdeki sesler.

Her ne kadar bazen şikayet etsemde kafamın içinde konuşan minik insancıklardan, mutluyum onlarla ..İç seslerim , benim belki de yüksek sesle söyleyemediklerim..

Pekiii, sizin iç sesleriniz var mı? Çiço, Dayatılanla Yaşayan, Hektor, Umay, Sırra Kalem, Acıdan Geçtim Güzelleştim, Nini, Aslı Bora, Adımı Sen Koy, Olmadı Baştan, Vladimir, Aylak, Suvebeyaz, Merika...Neler diyor o iç sesler?

6 Haziran 2012 Çarşamba

ŞİKAYETİM VAR





Şarkımı buldum sonunda:)

SEN AHKAM KESEDUR, ŞU ANDA 5 KADIN ÖLDÜ!

Ne zordur bazı şeylerde taraf olmak, fikir beyan etmek, olumlu ya da olumsuz cümleler kurmak.
Öyle konular vardır ki, savunuyorum ya da savunmuyorum diyemessin. Hassastır, balık sırtıdır, kıldan ince kılıçtan keskindir. Yanlış söyleyeceğin her bir kelime ortalığı tozu dumana katar. Tıpkı kürtaj gibi.

Ey ahkam kesen erkekler, siz hiç o masaya yattınız mı? Yatmak zorunda olan birine refakat ettiniz mi? Hiç öyle bir karar almak zorunda kaldınız mı, ya da bu kararı almaya çalışan birinin yanında gerçekten bulundunuz mu? Siz hiç kadın oldunuz mu?

Ey ahkam kesen hemcinslerim..Peki size ne demeli? Kadının halinden en iyi kadın anlar bilirdik, bunda da mı yanıldık? Anneleriniz sizi " Büyük lokma ye, büyük laf etme kızım"larla büyütmedi mi? "Kınama evladım, başına gelir" demedi mi?

Ya da " Her kim ki müslüman kardeşinin bir hareketini kınar ayıplarsa , o günahı işlemeden ölmeyecektir" hadisini de mi öğretmedi?

Biz kadınlar.. Yolda gördüğü bir çocuğu bile bağrına basacak kadar annelik içgüdüsüyle yaratılmış varlıklar...Çok isteyerek mi yatıyorlar o masaya sanıyorsunuz? Biz ki hamile olduğumuzu hissettiğimiz andan itibaren bütün duyguları, hormonları alt üst olan yaratılmışlar, hiç düşünmeden üzülmeden mi bu kararı verdiğimizi sanıyorsunuz. Ağlaya ağlaya gider kadınlar kürtaja, ağlaya ağlaya uyanırlar narkozdan. Bedenimiz hemen iyileşir, 3 saat içinde kalkar ayağa günlük işlerimize devam ederiz. Ama ruhumuzda hep bir yara kalır o günden. Mecburiyetten verilmiş kararlar bütün ömrü boyunca peşinden gelir insanın. Hep yüreğinin bir köşesinde didikler onu. asaklayarak

Katil, cani damgası vururken kürtaj yaptıran kadınlara , hiç mi düşünmüyorsunuz ki birilerini yaralayacak eski acılarını tazeleyeceksiniz. Düşünemezsiniz çünkü siz empati yapmaktan yoksun cahil zavallılarsınız! Düşünemezsiniz çünkü kürtajı esas siz bir doğum kontrol yöntemi gibi görüyorsunuz. Aklı başında, vicdanı sağlam hiç bir insan bu yöntemi doğum kontrol yöntemi gibi görmez, bu yola çok mecbur kalmadıkça başvurmaz. Aksini düşünenler var ise ki muhakkak vardır, değil yasaklamak cezasını idam yapsanız dahi o bir yolunu bulur yine yaptırır o operasyonu!

Niye mi kürtaj yaptırır kadınlar?

Kazara hamile kalmıştır ( en güvenilir doğum kontrol yönetiminin bile koruma oranı %98'tir), cahildir, küçüktür, psikolojisi çocuk bakmaya müsait değildir,yalnız bir anne olacaktır eğer doğurursa, maddi durumu müsati değildir, çalışıyordur bakacak kimsesi yoktur,  kocası terk etmiştir, kocası aldatıyordur, o kocasını aldatıyordur, belki hamile kalan liseye giden küçük kızıdır, tecavüzü yazmıyorum bile!

Muhafazakar kesimin yukarıda yazdığım herşeye verecek bir cevabı vardır elbet.. Rızkını allah verir, çalışmasın efendim, kazara hamile kalındıysa o çocuğun bu dünyada yiyecek ekmeği vardır, liseye giden kızlarınıza sahip çıkın sizde, evlilik öncesi cinsel ilişki kurmayın canım, tecavüz edildiyse çocuğun günahı ne gibi birsürü doğruluğu tartışılır cevap verilebilir bu konu hakkında.

Ama hayat çok bilinmeyenli bir denklem efendiler!! Kimin başına nerede ne zaman ne geleceği belli olmaz. Kimin ne zaman neye mecbur kalacağı bilinmez. Geleceği, başımıza neler gelebileceğini hiç kimse bilemez!!

Yasaklayın, bitecek mi sanıyorsunuz. Merdivenaltı kürtajlar başlayacak...Kadınlar ölecek pisipisine! Kürtaj yaptırmaya yer bulamazlar ise aileleri tarafından öldürülecekler!! Olsun alışkınız ama biz dimi kadın cinayetlerine!! Hergün yüzlercemiz öldürülüyor zaten!! Hayatımızın değeri ne  ki? Üç beş tane badem bıyık adamın iki dudağının arasında yaşıyoruz..

Ey insan hakları savunucusu! Bir lafım da sana..!! Tecavüz sonrası olan ceninin yaşam hakkını düşün elbet de, bir de tecavüze uğrayan kadının yaşam hakkını düşünsen diyorum! Yoksa iki işi aynı anda yapamıyor musun sen?

Bu olayı da ayağa düşürdüler, böyle hassas ve nazik bir konuda da insanları taraf yapmaya çalıştılar ya EDEP YAHU!

Efendiler esas edepsizlik günah, esas milletin iki bacak arasını uluorta konuşmak günah!!

Başka özel meselelerimiz hakkında da verecek fetvalarınız var mı merak ediyorum? İstenmeyen tüyler, makyajın incelikleri, lazer epilasyon haram mı, tırnaklarımız kaç santim uzatsak, muayyen günlerimizde hangi marka pedi kullanmak caizdir?

Ayıp be ayıp!!!

4 Haziran 2012 Pazartesi

US

2 gözüm 1 burnum 1 ağzım 2 kulağım var da (1) aklım yok benim..

1 Haziran 2012 Cuma

ARAF 2

Bir gün tam da sen derin bir kuyunun dibini boylamak üzereyken, biri gelir ve elinden tutar. Kuyuya atlamana izin vermez.

Sonra seni kuyunun başına bağlar ve gider. Sen o saatten sonra ne atlayabilirsin ne de o kuyudan uzaklaşabilirsin

Yaptığı iyilik midir, kötülük müdür tartışılır ama senin yaşadığın kesinlikle ARAF'tır..

28 Mayıs 2012 Pazartesi

BİR KADIN

Bir kadın ...

Anneler gününde 12. kattan bırakıyor kendini boşluğa.

Sabah 06.30'da. Çocukları yataklarında mışıl mışıl uyurken. Bir önceki akşam annelerine kahvaltı hazırlamak için aralarında plan yapmış ve saatlerini 08.00 'a ayarlamışken. O saatlerde rüyalarında annelerini görüp, dudaklarının kenarlarında bir tebessüm belirirken..

Bir kadın sabah 06.00'da kalkıyor yatağından..

 Kızlarına bakmış mıdır? Son kez üstlerini örtmüş müdür? Son kez öpmüş müdür? Kimse bilmiyor..

Bir kadın sabahın 6'sında penceredeki sinekliği söküyor. Çok kararlı belli ki.  O arada aklından ne geçiyor ? Kimse bilmiyor..

Cama çıkıyor, kimse görmüyor. O cama çıkarken sehpadaki vazoya çarpıyor ayağı, vazo kırılıyor sesi kimse duymuyor.

Son kez aşağı bakıyor. Ne düşünüyor o an? Hiç mi korkmuyor? Neden vazgeçmiyor? Bu kararlılık nasıl oluyor? Kimse bilmiyor. Herkes uyuyor..

Ve kendini bırakıyor boşluğa..Korkmuş mudur? Düştüğünde bedeni toprağa canı yanmış mıdır?

Yarı yolda pişman olmuş mudur acaba?

Onu bu noktaya getiren nedir? Kendisiyle birlikte bütün sırları, nedenleri, zihnindekiler.. Hepsi o boşluktan sonsuzluğa uçtu..

Ondan geriye kalan sadece yerdeki çukurdu...


***Gerçektir. O tarihten bu yana anca yazabildim..Hatta farkettim ki , hala yazamıyorum....İçim acıyor, çok acıyor....

27 Mayıs 2012 Pazar

YÜKSELEN TREND JİNEKOLOJİ

Çok uzun açıklama yapmaya, satırlarca yazmaya gerek yok aslında.

Diyorum ki, acaba geleceğe bir hazırlık bir PR çalışması mı bu..

İktidar olunamaz ise şans jinekoloji alanında mı denenecek?

Stop!

MACUN-SİMİT-NAZAR BONCUĞU

Simit : 1 TL

Ayran : 1 TL

Çay : 2 TL

Macun : 2 TL

Soyulmuş Hıyar : 1 TL

Nazarboncuğu : 1 TL

Çimlerde oturmak : Bedava  

Etrafı seyretmek : Bedava

Sultanahmet Manzarası ve Huzuru : Bedava

Ev geldiğinde hissettiğin tatlı yorgunluğa paha biçilemez

Pazar eğlencesi ve dinlencesi için zihindeki gereksizleri evde bırak, vur kendini yollara..

Kendime Not 1 : Macun yemeyi öğren, yoksa saçının yarısı macun olur!
Kendime Not 2 : Çimlere otururken dikkat et, ıslanırsın!

İstanbul sakinlerine not: Çöplerinizi toplamayı öğrenin artık!

26 Mayıs 2012 Cumartesi

ÇAĞRIŞIM

Yaşamak cesaret işi aslında. Ne kadar cesursan o kadar yaşıyorsun.

Yaşadıkların ancak göze alabildiklerin kadar.

Ve göze alamadıkların kadar da mutsuzsun. Aklın göze alamadıklarında çünkü çoğu zaman.

Keşkeler kadar acabalar da yorar insanı.

Ve uçmaya çalışıyorsan , yere çakılmak ihtimal dahilinde. Göze alacaksın! Göze alamıyorsan çakılmayı uçmayacaksın. Alçak sürünmeye devam.. Emin adımlarla.

Bir de kararlı ve yavaş adımlarla ilerlemek diye birşey var. Kararlı insan niye yavaş davranır ki? Kararını veren harekete geçer. Yavaşlık kararsızlıktan ileri gelir.

Beşiktaşta yürürken bir dershane çarptı gözüme. İrkildim. Pisagor Dershanesi. Resmen insanın gözünü korkutuyor ismi. Çağrışım çok önemli bu hayatta bir kez daha anladım. Çağrışım, çağırmak gibi. Ne çağrışıyorsa onu çağırıyorsun kendine doğru.



24 Mayıs 2012 Perşembe

BENİM YOLUM

Kendi yolundan şaşma diyor içimdeki ses. Sadece kendine yoluna bak. Dosdoğru kendi yoluna
Tali yollarda kaybolursun sonra..

Fakat bazen farklı yollar denemek gerekmez mi hayatta?

Kararsız kaldım. Var mı bir ses olacak , yardım edecek bana?

23 Mayıs 2012 Çarşamba

Aradığınız Emlak Hurriyetemlak.com'da!





Emlağa dair her şeyi tek çatı altında buluşturan www.hurriyetemlak.com, çok seçenekli güncel ve detaylı ilanlarıyla, gelişmiş arama özellikleri ve kullanıcı dostu tasarımıyla, sektöre dair güncel haberleri ve istatistiki bilgileriyle, tam anlamıyla emlak sektörünün nabzını tutuyor.

Satılık ve kiralık daireler, ofisler, iş yerleri ve tüm konut projelerini bulabileceğiniz www.hurriyetemlak.com, sunduğu çok sayıda seçenekle size aradığınız emlağı mutlaka bulma olanağı sağlıyor.

İlanlarda okul, hastane, restoran, alışveriş merkezi gibi çevre bilgilerine ulaşabiliyorsunuz. Video desteğiyle gayrimenkulü içindeymişcesine izleyebiliyorsunuz. Baktığınız evin ya da iş yerinin net konumunu harita üzerinde görebiliyorsunuz.

Bu kadar kolaylık ve çok seçenek varken www.hurriyetemlak.com’da, aradığınız emlağı ya da emlağınızın talibini bulmanız an meselesi!

Bir bumads advertorial içeriğidir.

20 Mayıs 2012 Pazar

KENDİME NOT

Bir varmış, bir yokmuş. Kalabalık mı kalabalık, gürültülü mü gürültülü , pahalı mı pahalı bir şehirin tam da merkezinde bir kadın yaşarmış.

Evleri kutu gibi üstüste , salonda hapşurunca karşı dairenin balkonundan çok yaşa denilecek kadar dipdibe olan bir sokakta, bir avuç dolusu kira vererek yaşamaktaymış bu kadın ailesi ile birlikte.

Alışverişlerini marketten yapar, yemek siparişerini telefonla verir, arabasını park etmek için sokakta 40 tur atar , her seferinde bu duruma söylenir ama yine de bu ömür törpüsü yerde oturmaya devam edermiş. Çünkü heryere yakınmış bu sokak. İşine, şehir merkezine, sevdiklerine.

Bu yüzdendir ki, hem söylenir hem de yaşadığı yerin nimetlerinden faydalanmaya çalışırmış.
Bu kadının en sevdiği şey pazara gitmekmiş. Taze sebze meyveleri seçmek, esnafla sohbet etmek bir terapi gibiymiş ona ama bu semte taşındığından beri pazara gidemez olmuş. Pazara gitmek için geçmek zorunda olduğu caddeler, ışıklar, yürümek zorunda olduğu birsürü yol, yokuş varmış.

Her pazar günü niyetlenir ama vazgeçermiş. Çünkü zavallı kadının öyle bir hastalığı varmış ki poşetleri tek başına taşımasının imkanı yokmuş.

Kadıncağız hep pazara gitmek istediğinde eşi yardım teklif eder ama kadın tek başına gitmekten keyif aldığı için bu yardım teklifini red eder ve en sonunda pazara gitmekten vazgeçer mutsuz ve söylenerek evde otururmuş.

Bir haftasonu kararını vermiş şehirli kadın. Bu hafta vazgeçmeyecek ve tekbaşına pazara giderek alışverişini yapacak ve ruhunu da huzura kavuşturacakmış En rahat yürüyüş ayakkabılarını giymiş pazarın yolunu tutmuş. Tabi herzaman olduğu gibi kocasının yardım teklifini de geri çevirmiş.
Pazara vardığında , tezgahlardaki tazecik sebzeler, rengarenk meyveler, çeşit çeşit kıyafetler, çiçek fideleri, kuruyemişler, pazarın o kendine has gürültüsü ve kokusu aklını başından almış kadının.
1. tezgah, 2.tezgah derken kendini öylesine kaybetmiş ki, bir bakmış  elleri kolları dolmuş. Poşetler taşınması imkansız hale gelmiş.

Pazarın başına çıkıp taksi beklemeye başlamış. Ama bir türlü taksi gelmiyormuş. Bu trafiğe taksinin girmesi neredeyse imkansızmış. Mecbur yüklenmiş poşetleri tutmuş evinin yolunu. İnleye , ağlaya, söylene, puflaya sonunda evine varmış. Kapıyı açar açmaz poşetleri ellerinden atmış. Canı öyle yanmış, kolları öyle ağrımış ki aldığı bir koli yumurta bile aklına gelmemiş o an.

Salona geçip oturmuş ve bundan sonra kendine iyi niyetle yapılan yardım tekliflerini geri çevirmemeye, ukalalık yapmamaya, gücünün sınırlarının üstüne çıkmamaya söz vermiş.

Gökten 3 elma düşmüş, en çürüğü lazım olduğunda ortalıkta bulunmayan taksicilerin başına!

Kendime not: Pazara giderken yanında muhakkak poşetleri taşımak için  bir yardımcı götür. Yoksa yardımcı evinde otur. Marketlerin suyu mu çıktı?

15 Mayıs 2012 Salı

AKLIMA GELDİĞİ GİBİ

Deeptone mimlemiş beni..

Silmeden yazacakmışım. Olur yazarım .. Ne olacak ki.. Yazmak yaşamak gibi değil mi zaten?  Yaşarken silemiyoruz, yazarken de silmeyelim. Belki daha gerçek , daha içten olur. Ben zaten kolay kolay silemem. Ne yazdıklarımı , ne yaşadıklarımı.

Çok mu yaşadım.. Çokk hem de çok. Ama az yazdım. Yaşananlar yazılmıyor ki bazen. Yaşadığının karşılığı herhangi bir kelime bulamıyor insan.

Dedim ya yaşarken silemiyoruz. Keşke silebilseydik. Bazen öyle keşkeler oluyor ki insanın hayatında, her kapı aralığında, her rüzgar uğultusunda karşısına çıkıveriyor apansız. İşte o zaman bir silgi istiyor insan. Eline alsın ve o yapışkan keşkeleri hayatından silsin diye.

Hayat garip. Bin tane doğru yaparsın da bir gün yaptığın bir yanlış hepsini alıpp götürür. Ondan sonraki hayatın o yanlışın hesabını vermekle geçer. Kime? En çok kendine..

Ben en çok kendiyle hesaplaşanlardanım. Herkesi affederim de bir kendimi affetmem şu hayatta.
Bütün iğneleri çuvaldızları batırır dururum kendi etime. Kendimi kanatır hep sözlerim. Kendime suçlu suçlu bakar gözlerim. Ama yine de gülerim. Hem bu halime, hem deliliğime.

Severim hayatı herşeye rağmen. Hem acılarımdan hem sevinçlerimden beslenirim. Yazıyorum işte silmeden ve düşünmeden. Aklıma geldiği gibi. Belki o yüzden kopuk kopuk cümlelerim. Biri diğerini tamamlamıyor. Ama birbiryle tam olarak örtüşen ne var ki bu dünya da onu söyleyin bana?

YAŞAMAK MECBURİYETTİR

"Hayat beni korkutuyorsun " diye mırıldandı içinden.

-Efendim? dedi o anda uzaktaki kedi ve köpeğin kavgasını seyretmeye dalan arkadaşı.

- "Yaşamak, yaşamak beni korkutuyor" diye tekrarladı ve ani bir refleksle rüzgar yüzünden masadan havalanan adisyonu yakaladı.

- " Yaşamaktan korkmak mı?" dedi karşısında oturan kız gözlerini diktiği  yerden ayırmadan." Bak şunlara ne kadar farklılar ama hayatta kalmak için birbirlerini yenmeye çalışıyorlar. Yaşamak bir içgüdüdür ve yaşamaktan korkulmaz" diye devam etti sözlerine.

O an bir teselli cümlesi beklerken böylesi sert bir ifadeyle karşılaşmak şaşırtsa da onu, arkadaşının sözlerini doğru bulmuştu. Ama yine de gönül bu, bir iki destek cümlesi duymak istiyordu.

- Peki ya korkuyorsak? diye ısrar etti sözlerinde." Korkuyorsak ne yapacağız?"

- Yaşayacaksın dedi hiç tereddüt etmeden. Dünyaya geldiğin andan itibaren yaşama savaşın başlar. Korksan da korkmasan da yaşarsın. İyiyi de görür gözlerin, kötüyü de duyar kulakların. Ama sen yine de yaşarsın. En yakınların yaşamayı bırakır sen unutur onları yine yaşarsın.
Korkarak yaşarsan yarım yaşarsın. Korkmadan yaşarsan keyfine varır da yaşarsın. Ama her halükarda yaşamak doğanlara verilmiş bir mecburiyettir. Seçimin sadece nasıl yaşayacağını belirler. Ya yarım- ya keyifine vararak!
Şimdi seçimini yap ve yaşamana bak" dedi arkadaşına, kahvesinden bir yudum aldı ve gözlerini tekrar hayatın ortasına dikti.

Duydukları sarsmıştı kadını. İçinden mırıldandı.. "Seçimin sadece nasıl yaşayacağını belirler?

Etrafına bakınırken az önce yakaladığı peçetenin tekrar yere düştüğünü gördü. Peçeteyi yerden almak için eğildiğinde bir karınca çekti dikkatini. Neredeyse kendinden 10 kat büyük olan bir çekirdeği taşıyordu karınca seri hareketlerle.

"Evet yaşamak bir mecburiyet" dedi. "Bu karınca için bile"..

"Madem yaşıyorum , keyfine varmalıyım" diye düşündü..

- "Hayat senden korkmuyorum" diye mırıldandı içinden

Bu sefer arkadaşı küçük bir tebessümle karşılık verdi ona. Gözlerini diktiği yerden hiç ayırmadan.

12 Mayıs 2012 Cumartesi

SENİ SEYRETTİM ANNE

Dün akşam uyurken seni seyretim anne. Gece kalkıp üstünü örttüm. Uyurken başını okşadım. Yüzündeki kırışıklıkları sevdim tek tek. Saçının beyazlarını kokladım, pamuk ellerini öptüm.

Yılların izi nasılda sinmiş yüzüne. Her kırışıklığında bir acı, her beyazında bir umut gizli sanki. Sen bizim tarihimizsin anne. Savaşlarımız, zaferlerimiz, acılarımız, umutlarımızsın. Çocukluğumuz sensin anne. Delişmen duygularımızsın sen, küsmeyen, incinsede incitmeyensin. Olmayı istediğimsin hep anne, bir türlü beceremesemde.

Sıcacıktın dün akşam, yumuk gözlerinin kenarında yaş vardı. İçini çekiyordun . Kimbilir ne görüyordun rüyanda . Son zamanlarda ağzından düşürmediğin anacığını çok özlediğin ablacığını görüyordun belki de..Bende seni rüyamda gördüğümde ağlayacakmıyım böyle?

"Annemi kırdığım zamanlar geliyor aklıma" dedin geçenlerde bana. " Keşke olsaydı da telafi edebilseydim" dedin için yanarcasına. Ben şimdiden telafi etmeliyim. Beni herşey için affeder misin anne?

Ne yıllar bıraktın ardında Ne insanlar, ne kahkahalar, ne anılar. Çay kokulu ne sabahlar, ne endişeli geceler. Ne dostlar biriktirdin, hiç düşmanın yok mu senin anne?

Ayağımda ki yara izine takıldı gözüm. Bir tahta parçası batmıştı. Sırtında taşımıştın hastaneye kadar. Dertleri taşıdığın gibi beni de sırtında taşıdın bir ömür. Sırtın ağrımaz mı senin hiç anne?

Cüzdanıma baktım. Senin verdiğin uğur parası. Sonra aklıma geldi, sen üç kuruş paranı bile biriktirip bana verirdin moda olan o ayakkabıyı almam için. " Benim ayakkabım çok" derdin. Oysa ıslanırdı ayağın yağmurda anne. Hiç şikayet etmezdin. Hiç üşümez miydi ayağın?

Geçenlerde etrafı toplarken bir bilet çarptı gözüme. Çok eski yıllardan kalma bir konser bileti. Gitmeyi çok istiyorum diye yüzüğünü bozdurmuştun . Sahi ben senin parmağında hiç altın yüzük , hiç bilezik görmedim. Sevmem ben diyordun. Gerçekten sevmez miydin? Yoksa bizden mi fırsat kalmadı anne?

Dün akşam seni seyrettim anne. Yüzünün kıvrımlarında kayboldu ruhum. Koynunda ısıttım ellerimi. Sen benim umudumsun anne. Sen benim annemsin. Ben de senin hiç büyümeyen bebeğin.

Büyütme beni anne!


**Eski bir yazdır...

11 Mayıs 2012 Cuma

BUZ

Buz gibisin buz.
Çekici ama soğuk.
Saydam ama can yakan.
Parlak ama fazla göz alan.
Bütün renkleri olduğu gibi yansıtan ve
Rengi olmayan!
Nadide ama aynı zamanda tek düze
Buz gibisin buz
Buz olmayı marifet
Soğuk olmayı mesafeli
Gereksiz şeffaflığı güzellik sanıyorsun
Köşelerinle dağlar deviriyorsun
Eri de kurtulalım!
Hepimiz rahatlayalım!

10 Mayıs 2012 Perşembe

KABUL ETMEDİĞİNİ RED ETME

Geniş bakmak lazım hayata bakarken. Biraz ufkunu, zihnini zorlamak.. Kendin gibi olmayanları anlamaya çalışmak gerek.

Hatta anlamaya çalışmaktan da vazgeçtim, anlamamaya şartlandırmasak kendimizi yeter.

Bizlerden farklı yaşayanlar, bizlerden farklı düşünenler, farklı bakanlar olmalı ki etrafımızda sadece kendimizi doğru bilmeyelim. Başkalarının da bildiği gördüğü rehber olsun bazen hayatımıza.

Herzaman birilerinden öğrenecek bişeyim oldu benim. Minicik bir çocuktan bile birsürü şey öğrendim yeri geldi. Hiç gocunmadım, öğrendiğim ve o an için en gereksiz gelen bilgi bile gün geldi bir yerde işime yaradı. Belki bazıları hala yaramadı. Ama sırtımda - küfemde duruyor hepsi. Elbet bir zaman işime yarayacak yada hiç yaramayacak. Ne farkeder?

Belki birine bana birşey öğrettiği hazzını yaşattım , o bile birşeydir. Siz işe yaramış olmanın verdiği hazzı bilenlerden misiniz? Yook değilseniz , o hazzı hiç tatmadıysanız ya birilerine faydanız hiç dokunmadı ya da adam yerine konulmadığınız hiç olmadı..

Hayatın bir noktasında bile olsa adam yerine konmamış ya da itelenmiş kakalanmış biriyseniz eğer anlarsınız ne demek istediğimi. Birşey başarmış olmanın verdiği hazzı, birilerine faydam dokundu gururunu bunu yaşamış insanlar en iyi hisseder. Yapamamış olmanın verdiği kederi bildiğinden..

Akıl bu...Kabul edemediğini red etmeye programlı neredeyse..Biz o programı bozsak. Kabul etmesek bile red etmesek.Biraz esnetsek fikrimizi..Belki zikrimize de yansır. Birileri mutlu olur..Başka birileri cesaretlenir. Bazıları kendini bulur.

Akıl bu...Kendinden değilse benimsemez. Kendimizden olmayanı benimsemesek bile , ötelemesek-itelemesek..

Akıl bu..Duygularla ruhla işi olmaz. Aklımızı duygularımızla arkadaş etsek, ruhumuzla konuştursak.

Bir çıkar yol bulsak?



8 Mayıs 2012 Salı

HADDİ ANKETE - BLOGSTAR-

Dayatılanla Yaşayan bir anket başlatmış..

Blogstar..

 Belirlediği çeşitli kategorilerd ki adaylarınızı mail ya da yorum yoluyla kendisine ulaştırırsanız bizim de bir blogstarımız olacak..Belki kendi aday olmak isteyen bile olabilir.

Bunun için
Dayatmalarda Kayboluş 'u tıklıyor , sayfanın sol üst köşesinde bulunan yazıyı okuyor ve oylarınızı gönderiyorsunuz. Yapacağınız şey bu kadar basit. Hatta izleyicilerinizi bu anketin varlığından haberdar ederek daha bilinir ve daha eğlenceli bir hale getirebilirsiniz bu girişimi..

Haydiiii ş başına!

7 Mayıs 2012 Pazartesi

DÜNYADA BİZDEN BAŞKALARI DA MI VAR?




Hani bazen aşktan görmez ya gözün birşeyi.
Dünya senden ve ondan ibarettir.
Dünyanın geri kalanı yansa umrunda değildir..
Ve hiçbirşey için henüz geç değildir..
Yolun yarısına bile daha çok vardır...
Hiç bitmeyecek sanırsın
Aldanırsın.
Ama dünyanın en güzel aldanmasıdır bu.
Yıllar geçtiğinde dönüp arkanda bıraktıklarına bakarsın
Gülümsersin, mutlulukla, özlemle
En saf haline...

5 Mayıs 2012 Cumartesi

DİYORUM Kİ 1

Diyorum ki,
Canının acısını hafifletmek için, can yakanlardan olmamak lazım
Diyorum ki,
Cana can katanlardan olmak lazım.
Can kıymeti bilmek lazım,
Canının acısını hafifletmek için başka bir canı
Kendi canın gibi sevmek lazım..

3 Mayıs 2012 Perşembe

ÖDÜLLLLL


Sevgili Deeptone ve Çico beni bu ödüle layık görmüşler..

Çok teşekkür ederim öncelikle her ikisine de..

Ödülü 11 kişiye vermem gerekiyor ama ben seçim yapamam ki.. Tüm izlediğim bloglara veriyorum ben bu ödülü seçim yapamayacağım açıkçası..

Herkesin eline, kalemine, emeğine sağlık ki kelimelerimizi birbirimizle paylaşıyoruz.

Ödülün kuralına göre kendimizle ilgili 7 gerçek paylaşıyoruz.  Yok arkadaş ben anladım karşılıksız ödül bile vermiyorlar bu hayatta :)))Hergün ucundan kıyısından gerçekler ya da gerçeğe yakın esinlenmeler paylaşıorum ama yine de  paylaşalım efendim..

1- Bir düğmem olduğu ve ona basıldığında gözümün hiçbirşeyi görmediği , herşeyi yakıp yıkabilecek duruma geldiğim söylenir. Sigortamı attırmamak lazım ..

2- Çocuklara ve yaşlılara asla dayanamam.. Hele ki gözyaşlarına..Tv'de bile görsem onlarla oturup ağlarım.

3- Asla tek bir yere ait olamadım ya da kendimi öyle hissedemedim. Yollar bana memleket.

4- Uykuyu hiç sevmem o da beni sevmez..Uyuyamamak bana verilmiş bir lanet.

5- Hafızam çok güçlüdür. Ama garip bir şekilde isimleri vs değil sahneleri hatırlarım. Ve her hatırladığım sahne sonrasındda kocaman bir filme dönüşür. Bazen yorucu olabiliyor.

6- Duymak istemediğim , beni yaralayacagına inandığım şeyleri duymamak ve yok saymak gibi garip bir özelliğim var. Nasıl yapıyorum bilmiyorum ama kepenkleri indiriyorum hemen.

7- Soğuk beni çok sinirlendirir. Bildiğin sinirlendirir !

30 Nisan 2012 Pazartesi

BİR ZAMAN ÖNCE, BİR ZAMAN ŞİMDİ

Uçaktan indiğinde yüzüne vuran ılık rüzgar, deniz kokusu, özgürlüğün davetkar çekiciliği ve telefonunda bir mesaj.." Hoşgeldin :)"

"Hoşbuldum" dedi içinden.."Hoşbuldum".. "Umuyorum ki, kendimi de, gerçeği de doğruyu da bulacağım."

"Ve burdan dönerken seni burada kendinle bırakacağım. Ruhum parçalanacak belki, en büyük yarım seninle burada kalacak ama ben yine de senden bir parçamı koparıp kendimle beraber geri götürmeyi başaracağım. Belki eksik olacağım bundan sonra ama seninle tam olmayacağım. Ait olduğum yere döneceğim"

--------------------------------------------------------

Uçaktan indiğinde, 2 gün önce geride bıraktığı insan uğultusu, kalabalık, teslimiyetin üzüntüsü, köşeye sıkışmışlığın saldırganlığı, aşkın sarhoşluğu ve gerçek bir tebessüm.
Telefonda bir mesaj " vardın mı"

"Vardım"dedi içinden . "Sana vardım. Senin iklimine, senin ruhuna, senin gülüşüne vardım. Kendimi senden almaya gelmiştim ama dönerken seni de yanıma aldım. Gayrı çok daha zor hayat. Ben kendimi ararken sende buldum. Seni bırakayım derken sen oldum. Ait olduğum yere döndüm ama yüreğimi bir portakal ağacının dibine gömdüm.

26 Nisan 2012 Perşembe

YOKLUĞUNDANDIR 8

Umarsızca bir kabullenişle çevriliyse etrafım
Havada uçuşan kelimeler sadece birer boş yankıysa bana
Sözcükler akmıyorsa artık parmaklarımdan
Ve kalbim ikiye bölünmüş bir coğrafyaysa
Yokluğundandır diye bile avunamıyorsam artık
Bil ki yokluğundandır!

DİZİLİ MİMmm

Gereken özeni gösteremedim uzunca bir zamandır bloğuma..Üzgün, mahçup ve mutsuzum bu durumdan..
Sessiz prenses mimlemiş beni.. Diziler hakkında 8 fikir beyan etmem gerekiyor..

1- Çok fazla dizi izlemsem de Türk yapımı dizilerin çoğalması hoşuma gidiyor. Fakat nacizane bir tespitim var ki bence tehlikeli bir durum. 5 hafta izlemesen de 6. hafta nerde kaldığını hemencik anlıyorsun.. Senaryolar fazlasıyla kısır ve yaratıcılıktan uzak.

2- En favori Türk yapımı dizim Behzat Ç. .Gerek oyunculuklar, gerek senaryonun sürekli dinamik olması , samimi tavırlar ( adamlar evlere girerken ayakkabılarını çıkarıyor ki bizler de böyle yaparız) sayesinde beni kendine bağladı. Hele geçen sezon yaptığı sezon finalinin akılcılığı aklımı başımdan aldı.

3- Leyla ile Mecnun ikinci favorim..İlk izlediğimde ne diyor yahu bunlar , böyle absürt dizi olur mu diye yorumlar yapmış olsam da kısa zaman içinde kendimi şen kahkahalar atarken buldum. Absürt, komik bir o kadar da duygusal bir dizi.. Bazen öyle mesajlar veriyor ki not edilesi nitelikte.

4- Bu aralar 80'lere göz atarken yakalıyorum kendimi. Çocukluğumu hatırlatıyor bana.. Çocukluğumu hatırlamayı severim, dolayısıyla yakında bu diziyi de severim..

5- Sıkı bir House Md. izleyicisiyim..Öyle ki birkaç bölüm izlemeyip evde House günleri yaptığımız oluyor. Çünkü tek bölüm izlemek asla kesmiyor. Hugh Laurie mükemmel bir oyunculuk sergiliyor. İlk 5 bölümde gerçekten topal olduğunu düşünmüştüm taa ki oyuncu hakkında araştrma yapana kadar. Sadece başrol oyuncusu değil tüm yan rollerin alt öyküleri her bölümün hikayesi insanı içine çekiyor ve birdaha bırakmıyor. Ne yazık ki bu sezon son :((

6- Eski bir dizi Damages.. 3. sezondayım.. Sıradışı bir avukatlık dizisi. Glenn Close şahaser bir oyunculuk çıkarmış. Senaryoyu övmeme gerek bile yok. İlk bölümde kendine bağlıyor..

7- Sıkı bir Lost izleyicisi idim. Ama final bölümünde bir çok insan gibi "bunca sene boşuna mı izledim ben bu diziyi, eee ne oldu şimdi ?" diye söylendim...

8- Son sözüm şudur ki " İyi diziler izlemek iyi hissettirir.. Hele akıllıca yazılmış bir senaryo izleyicinin de hayal gücünü geliştirir. Akıllı senaryolar yazmak seyirciyi adam yerine koymaktır. Ve bizim senaryo yazarlarımızın çoğunun bizleri biraz daha adam yerine koymaları gerekmektedir."

20 Nisan 2012 Cuma

İNSANDAN SIRAT OLUR MU?

Bazen öyle insanlar girer ki hayatınıza, sırat köprüsü gibidirler. Onları geçtin mi cennette yerin hazır..

İstenilen şey cennetse bu yolda elbet bazı sınavlar olacaktır ve bu sırat köprüsü insanlar onlardan sadece biridir. Burada ki mühim mesele cennetin mi , insanların mı önemli olduğudur.

Açıkçası bu konuda kafam biraz karışık. "Sırat köprüsü insan" betimlemesini üzerine yapıştırıp yaşayan bir insan mantıken önemli olmasa gerek ama vesile olacağı şeye baktığınızda ziyadesiyle de önemli hatta el üstünde tutunası olmalı.

Bu iş iki bilinmeyenli denklem gibi ve benim matematikle aram heep kötü olmuştur..

19 Nisan 2012 Perşembe

HAYATI OKUMAK

Daha ilk öğretim yıllarında herşeyi problem olarak görmeye başlayan bizlerin, büyüdüğümüzde çözüm odaklı insanlar haline dönüşebileceğine inanmak bir kuşu dalgıç yapabileceğe inanmak gibi birşey..

Mini mini birlerden itibaren, havuz problemleri-yaş problemleri-hız problemleri-alışveriş problemleriyle başlayan problemli öğrenim hayatımız baştan herşeyi problem gibi görmeye koşullu yürüyen beyinler olmamızı sağlıyor. Bu problemleri çözmek için anlamaya da pek ihtiyaç yok.. Ezberle , nasılsa hepsi birbirinin aynı. Gir sınava çak 100'ü..Sonra? İlk olduğun genel sınavda dibi gör. Neden? Çünkü ezberledin..Neden? Çünkü ezberlediğin gibi sormadılar..Neden? Çünkü bir problemin bin farklı yöntemle soruluş şekli ve birden fazla çözüm yolu var ve sen bunları bilmiyordun. Ama sınavdan 100 almıştın, herşey yolundaydı, sen iyi bir öğrenciydin.

Ne büyük bir yanılsama!

Önce baştan şu konuların ismini değiştirmeli bence. Hatırlarım ki küçükken havuza gireceğim zaman havuz problemleri gelirdi aklıma.. Korkunç bir deneyim.. Başka isimler vermeli , hayatı problem olarak göstermek yerine çözümler yumağı haline getirmeli. Ezberi ortadan kaldırmanın yollarını bulmalı.
Yaşamayı sevdirmeli önce belkide. Kendimizi 100'lük insanlar gibi görmekten vazgeçmeyi öğretmeli.
Belki o zaman hayatın büyük sınavlarından birinde duvara toslamamızın hızı biraz daha yavaş olur.

Hayatı ezberlemeyi değil, hayatı okumayı öğretse okullar mesela. Bir insanı mutlu etmenin bir çok yolu olduğunu, ezberlenmiş yöntemlerin çoğu zaman işe yaramadığını sadece içgüdülerine güvenerek çok büyük sınavlardan geçilinebileceğini yazsa müfredat kitapları.

Çok mu ütopik oldu?

13 Nisan 2012 Cuma

MARSIN KIZI

Bugün doğmuşum ben.. Bugün bir öğle vakti..Marsın kızıyım, sıkı bir koç burcuyum..

İyi ki hayattayım, iyi ki anneyim, sevgiliyim, arkadaşım, dostum.. İyi ki yaşıyorum.

Şarkıda da dediği gibi " İyi ki doğdumm" ... 25'ten biraz daha fazlayım ama olsun ..30'lu yaşlarda çok güzel..10 sene kadar bu yaşlarda kalmayı planlıyorum :)))

12 Nisan 2012 Perşembe

MAKAS VE İNSAN


Sinsi bir başağrısı ile oturdu bilgisayarın karşısına. Kafasında uçuşan kelimeleri satırlara dökme vakti gelmişti de geçiyordu bile. Binlerce kelime gözünün önünde dans ediyor ama bir türlü senkronize hareketler yapamıyorlardı.

Önünde bir tabak buharı tüten spagetti, sol tarafında yarısı içilmiş -soğumuş fakat davetkar kokusunu hala kaybetmemiş olan bir fincan filtre kahve, fincanın altında bir nüfus cüzdanı, sağ tarafta farenin yanında akan burnuna bir türlü yetiştiremediği Selpak Cep Mendili, içindeki paraların suyunu çekmek üzere olduğu bir siyah cüzdan, bir sürü çözülmemiş test ve ilköğretim 4.sınıf matematik kitabı durmaktaydı. Hepsinin ortasında da küçük bir makas.

Makas haricinde masada duranların hepsinin kendine göre bir anlamı vardı ama bu makas anlamsızlığın sembolü olarak masada yerini almaktaydı. Tıpkı hayatında olan anlamsız ve boş insanlar gibi. Hayatındaki birçok insanın varlığına bir anlam ve bir misyon yüklüyordu da, öyle insanlar vardı ki aynen masada duran makas gibiydi onlar. Kalabalıkta farkedilmiyor, ama sıkı bir gözden geçirilmeyle hemen göze batıyorlardı. Hem o kalabalığın içindeki anlamsız varlıklarıyla, hem de gereksiz yere kalabalık yapmalarıyla o ahenksiz hayatın içinde çatlak ses olarak duyulmamaları imkansızdı.

Matematik kitabının altında duran kapitalist düzenin yağına yağ, balına bal katan bir marketin sözde indirim dergisi ise boşa verilen vaadlerin, o vaadlerin üzerine kurulan yazık hayallerin sembolü gibiydi sanki. 1,99 TL'yi 1 TL'ye yuvarlamaya kandırılmış zihni gerçek olan 2 TL'yi görmemekte nasıl ısrar ediyorsa boş umutlara inanmaya da öyle ısrar ediyordu. Öyle ya hayata tutunmanın yolu umut etmekten, kapitalist düzene hizmet etmenin yolu kandırılmaktan geçiyordu.

Satırları yazarken başının zonkladığını farketti. Acıyla alt dudağını ısırırken, kızının izlediği " Bir Dilek Tut Derneği"nin reklamını izlerken ağladığını gördü.
Diyordu ki reklamda " Hayallerin gücüne inanıyorsanız Bir Dilek Tut Derneği ile mutlaka tanışmalısınız".

"Bazen hayat ufak mesajlar gönderir en olmadık zamanda" diye düşündü. Bu da onlardan biri olmalıydı.
"Kapitalist düzenin de, makasın da, indirim dergisinin de canı cehenneme "dedi içinden.
Ben hayallerimin gücüne inanıyorum.

9 Nisan 2012 Pazartesi

TEST

Bu sıralar kısa aralarla yaşıyorum. Yaşam alanlarımdan biryer de burası olduğu için etkileniyor satırlarım bu molalardan. Bazen gerekli. Kopmadan incelmek, durmadan yavaşlamak, gitmeden durmak, söylemeden susmak, yaşamadan molalanmak..
Merak eden herkeslere selam olsun..İyiyim :)

Bazen diyorum, bazen bir YANLIŞ
Bütün doğruları götürür hayatta..
Yaşamak çoktan seçmeli bir test gibi
Birden çok doğrusu olan
Ve en doğru gelen bana
Sana haksızca..
Yaşamak karmaşık bir bilmece
Ne soran emin cevabından
Ne cevaplayan
Bana gerçek gelen sana yalan

3 Nisan 2012 Salı

YA/YA

Ya saklanmalısın, ya da yasaklanmalı.
Ya gitmelisin, ya uzaklaştırılmalı
Ya susmalısın, ya susturulmalı
Ya gelmemelisin yanıma, ya da yanım senden ırak olmalı..

1 Nisan 2012 Pazar

GÜMBE DE GÜMM GÜMMM ( MANİLİ MİM)

Nini beni mimlemiş
Manilerle cevap versin Bozbek demiş
İsteğin başım üstüne
Yazıyorum işte hem seve seve, hem düşüne düşüne..

Sevdiğiniz bir kişiye olan duygularınızı maniyle ifade ediniz. (İlla erkek arkadaşınız olması gerekmez. Sevgi çok genel bir kavramdır. Arkadaş, dost, anne, kardeş vb.
Yaradılanı severim
Ama var benim iki meleğim
Anne dediler mi erir kalbim
Ben kızçelerim olmadan neylerim..

Sizi gıcık eden ya da sinir eden bir olayı ya da kişiyi konu ederek yazınız.
Asabidir Bozbek
İstemez etrafında nankör ve doyumsuz insan görmek
Şiddet düşkünleriyle dostluk etmez
Sevgiden anlamayanı yanında hiç istemez.

Sizin için olmazsa olmaz bir eşya, program vb. için yazınız.
Ayakkabı ala ala kalmadı koyacak yerim
Üstüne üstlük birde isyan etmekte beyim
Gelgör ki vazgeçemez bu kadın papuçlardan
Elinden gelse bir saray kuracak kendine ayakakbılardan.


İstediğiniz bir konu hakkında yazınız.
Kafamda uçuşur konular
Hep konuşur adamlar
Bilen bilir beni
Beni tek değil, bin konu paklar...

Bir blogger seçiniz, ona atışma tarzı bir mani yazınız .

Her telden, her dilden yazar
Her yorumun altına bir gülücük koyar
Çoktur takip edeni, seveni
Okumayan kalmasın deeptone kişisini...

Mimlediklerim başta Deeptone ve sessiz prenses, çiço, küçük şeyler, b,r kase lezzet, Cesar, Fortuna, Merika






30 Mart 2012 Cuma

4+4+4

Bir alkış da ne olduğu tam olarak belli olmayan, hatta tasarıyı hazırlayanların bile içeriğinden bihaber olduğu 4+4+4'ü savunanlara gelsin!

26 Mart 2012 Pazartesi

SUPER MARIO

Yeni trend 80'ler / 90'lar programları partileri yapmak.
Herkes de o yıllara bir özlem var. İnsan saflığı masumiyeti özler zaten, doğasında vardır.
Her ne kadar büyüdükçe doğaı bozulsa ve kaybetse de saflığını.
Kaybettiğimizden sanırım özlemimiz..
Yine de ;
20 sene sonra 2012'ler diye program yapacaklarını hiç sanmam..Eğlenen ve anıları olan son kuşak bizdik.Masumiyet güzeldi be Super Mario!

24 Mart 2012 Cumartesi

GELEYAZDIM

Yorgunum bu aralar, biraz da kırgın. Yoğunum da üstelik. Tercih etmediğim boş bir yoğunluk. Daha da yorar ya insanı böylesi, işte öyle!

Anlamsız bir koşturmaca.. Benim hayatımı anlamsız kılan, başkalarını anlamlandıran. Mutlu olmalıyım aslında gülümseme verirken insanlara gülücüklerimden azaltıp. En nihayetinde paylaşıyoruz ya! Ama sen azalırken, çoğaltmak diğerlerini zor geliyor bir süre sonra. Önce can, sonra canan kıvamında olmasa da biraz da can demek dimi?

Ben ölürken nasıl hayat verebilirim ki!

Kısssadan hisse, vere vere ele-kalmadı bana.

Bir ödev için, kinetik enerjiyle çalışan fotoğraf makinası projesini yazarken bizim evdeki büyümüşde küçülmüşlerden biri " Bu aralar sen fotoğraf makinasını bile çalıştıramassın" demesin mi?

Kan beynime yavaştan hücum ederken, enerjimi geri kazanmaya ölüm yemini içtim ama inanmadı kendim..

Az kaldı. Ha geçti , ha geçecek.. Aslında yazıyorum ya şimdi bu iyiye delalet. Kafamda ki adamlar konuşmaya başladı mı susuyorum ben. Konuşuyorsa şimdi parmaklarım , demek ki susmaya başlamakta adamlarım.

Geleyazdım, az kaldı..

Ey bahar, böyle mi gelecektin?

19 Mart 2012 Pazartesi

GÜNEŞ

Güneş
Ey güneş!
Sen nelere sebepsin
Bir bilsen
Ne gönüller açtırdın
Ne yıkıntıları topladın
Kimbilir kaç kalbi yerinden hoplattın
Kaç kişiyi koynunda ısıttın
Kaç çocuğun mutluluğa koşusu
Kaç sincabın biten derin uykusu
Kaç evin huzuru
Oldun
Kimbilir kaç kişi sevdalanacak bu bahar
Deniz kokusu kaç kişiyi sarhoş edecek
Kaç kişi yüzünü sana dönüp
Bu bahar başka olacak diye söz verecek
Çim ve toprak kokacak sokaklar
En güzel renkli elbiselerini giyecek ağaçlar
Günaydınnn diyecek caddede bütün insanlar
Günaydın, şehrim
Günaydın memleketim
Günaydın sebebim
Ey güneş
Bir bilsen
Bir bilsen sen nelere sebepsin
Bilsen hiç gitmessin!

18 Mart 2012 Pazar

BU BENİM GALİBA

Deeptone Mimlemiş beni. Biraz geç kaldım yazmakta ama olsun.
2'dir sorular zor yerden. Sorun bana dünyayı anlatayım çenem kapanmaz,iş kendimi anlatmaya gelince dilim lal elim tutmaz olur desem yeridir.
Beceriksizimdir ben şöyleyim böyleyim demeye.. Ama deneyeceğim yine de.. Elimden geldiğince..

1. Kendini seviyor musun?
Tabi ki seviyorum. Psikolojik bir bozukluğu yoksa kendini sevmeyen insan olacağını da sanmıyorum. Sevgiyi hissedebilmek, kendini sevmekle başlar bence..

2. Yapmaktan hoşlandığın şeyler?
Bir sürü şey yapmayı severim ama vazgeçemeyeceklerim var. Ailemle olmak, yazmak, okumak, müzik dinlemek, sokaklarda başıboş gezmek ve arkadaşlarımla birlikte olmak ve yüzmek. Yaşamın içinde yapılan herşey güzel aslında. İyi ya da kötü. Her alışkanlığın bir nedeni var.

3. Hedeflerin nelerdir?
Hedefim günün birinde tamamen hedefsiz olabilmek. Bu uğurda savaşım var kendimle.

4. Nefret ettiğin şeyler?
Hoşlanmadığım şeyler var ama nefret ettiğim hiçbirşey yok. Nefret ağır bir yük insan ruhuna.
Etrafına mutsuzluk veren insanlardan hoşlanam örneğin. Sürekli şikayet edenlerden, . Parasal arzulardan hoşlanmam, beni sıkan, özgürlüğüme engel olmaya çalışan hiçbirşeyden hoşlanmam.

5. İlham aldığın kişiler?
Babam

6. Favori şarkıların, filmlerin, kitapların nelerdir?
Ayırt etmek zor. İşte budur diyebileceğim tek bir kitap ve film yok. Ama dönüp dönüp okuduğum tek kitap "Nazan Bekiroğlu - Yusuf ile Züleyha" Şarkıya gelince canım sıkıldığında hep "Selda Bağcan Dostum Dostum'u" söylediğimi farkettim geçenlerde. Ama ölünce arkamdan çalın dediğim bir şarkı da var. Çok neşeli olduğumda söylediğim de var. Var da var yani :)

7. Birisinin yazdığı ölüm notunu bulmuş olsaydın ne yapardın?
Ölmeden önce bulduysam engellemeye çalışmak gibi bir şansım var. Öldükten sonra bulduysam yapacak bişey yok üzülmekten başka..Kendi canına kıyabilme noktasına geldiyse bir insan çok ağır şeyler yaşamış demektir. Keşke önceden bilseydim, farketseydim de yardımcı olabilseydim pişmanlığını yaşardım sanırım.

8. Kendini tek bir cümleyle anlatabilir misin?
Bloğumun başında yazıyor " İnsan her durumda bir başkasıdır" Ben eserekli biriyim :)

Mimlediklerim
Dayatılanla Yaşamak, Hektor, Merika, Nini, Bolat, ve yazmak isteyen herkes..

17 Mart 2012 Cumartesi

DENİZ

İki ayrı kıtanın
Birbirine aşık iki kanı deli akanıydık biz
Aramızda koskaca bir deniz

13 Mart 2012 Salı

ZAMANAŞIMI

Yezid duysa, o bile utanır Yezidliğinden.
Katliama zamanaşımı verdiler
Kahpeliğe, kalleşliğe, hainliğe
Zamanaşımı
Arkadan vurmaya, canları yakmaya
Zamanaşımı
Zaman geçti,
Herşey pür-ü pak şimdi
Zaman geçti
Unutuldu
Zaman geçti
İçimizin yangını dindi
Mi?
Alevler söndü mü?
Ruhlar huzura erdi mi?
Bu kara lekeyle eğilen başlarımız artık havaya dikildi mi?
Zamanaşımı hepimizi temizledi mi?
Esas şimdi çaktınız kibriti siz o canların üstüne
Ve bir hatırlatma
Öte tarafta
Zamanaşımı yok!

GÜLÜMSE ANNE

Oldukça zor günler geçiriyordu. Yeniden annelik hem çok heyecanlı hem de çok yorucuydu onun için.
Evin yeni miniği beklenenden önce aralarına katılmış, bütün aile fertlerine oldukça zorlu bir süreç yaşatmıştı.

Zor günler hastaneden çıktıktan sonra da devam etmişti ve doktorun söylediğine göre uzunca bir süre devam edeceğe benziyordu. Minik bebek, annesinin deyimiyle kurulmuş saat gibi akşam 19.00'da ağlamaya başlıyor ve sabah 07.00'da susuyordu. Bu süre içerisinde ne yapsalar, ne etseler susmuyor, buldukları bütün çözümler geçici oluyordu. Akan su , saç kurutma makinası, elektrik süpürgesi, çamaşır makinası motoru sesleri geçici olarak bebeği susturuyor ama tam bir sukunet sağlamıyordu. Zaten bu sesler en az onun ağlaması kadar sinir bozucuydu. Evde uykusuz saatler arttıkça sinirler daha da geriliyordu. Alt üst olan hormonlarının verdiği zarar yetmiyormuş gibi bir de uykusuzlukla uğraşmak zorundaydı.

Evde annesinin ilgisine muhtaç bir çocuk daha vardı. 5 yaşlarında güzel mi güzel bir kız çocuğu. Bu zor günlerinde sanki annesinin sıkıntılarını anlıyormuş gibi hiç üzmüyordu onu. Gününün tamamını kreşte geçiriyordu, eve gelince minicik elleriyle annesinin sofrayı kurmasına etrafı toplamasına yardımcı olmaya çalışıyor, hiç yaramazlık yapmıyor, hatta sesini bile çıkarmıyordu ama annesinin yüzü hep asıktı. " Beni artık sevmiyorlar" diye düşündükçe , daha fazla çabalıyordu küçücük yüreği kendini sevdirmek için ama ne yapsa olmuyordu. Evde onu kimse görmüyordu, varsa yoksa o yeni gelen minik şeytanla uğraşıyorlardı. Annesi hep sinirliydi, babası hep " sonra" diyordu. Gelenler önce bebeğe bakıyor, önce onu soruyorlardı.

Yine bebek ağlamaları ile boğuştukları bir geceydi. Minik bebek canından can kopartılmış gibi ağlıyor, yeni anne bebeğini susturmak için bir o yana bir bu yana koşuşturuyordu. Yürürken ayağına büyük kızının oyuncaklarından biri takıldı, sendeler gibi oldu. Kızını yanına çağırıp var gücüyle " Bu oyuncağın burda ne işi var, sana kaç kere oyuncaklarını sağa sola atma demedim mi!" diye bağırdı. Bağırırken işaret parmağını tüm gücüyle sallıyordu. Hırsını alamadı, kızını kolundan tuttuğu gibi odasına itti. Minik kız hıçkırıklarla ağlamaya başladı. O ağladıkça kadın kıza daha çok bağırıyordu.  Sonunda ufaklık ağlaya ağlaya uyudu. Sabaha karşı bebek de sustu. Yeni anne yorgun, bitkin ve kızına yaptıklarına pişman vaziyette yatağa girdi. Saat sabah 7 sularını gösteriyordu.
Tam dalmak üzereydi ki, ufak kızı yanında belirdi. " Annee, annecimmm" diye sarstı kolundan.
Kadın sıçrayarak kalktı, uykunun da verdiği sersemlikle sertçe " Ne oldu?" dedi.
"Odama gelir misin , sana bir sürprizim var" dedi heyecanla ve sabırsızlıkla minik kız.
Kadın bu söz üzerine çileden çıktı. " Az önce yattım, zaten kardeşin bütün gece uyutmuyor, sabahın köründe de seninle mi oynayacağım. Çekil başımdan! " diye azarladı kızını ve yattı.
Minik kız içini çeke çeke odasına giderken, kadın yanlış yaptığının farkına vardı yine. Usulca kalktı, sabahlığını giydi ve kızının odasına gitti.

Kızı duvarın dibine tespih böceği gibi oturmuş , için için ağlıyordu. Bir anda yatağa ilişki gözü. Acemice toplanmıştı ve yatağın üstünde bir resim vardı. Minik kız annesini görünce ayağa kalktı ürkekçe." Senin için yaptım annecim" dedi. "Yatağımı topladım sana yardım olsun diye ve gülmen için de bu resmi yaptım. Bir de dün akşam seni kızdırdığım için."
"Hiç gülmüyorsun anne..".
Kadın kızına sarıldı, ağlamaya başladı.
Minicik kızının ondan başka sığınacak kimsesi yoktu ve o sinirlendikçe hırsını ondan çıkarıyordu.
Ne büyük haksızlık yapıyordu bu ufacık çocuğa. Bir pedagogdan, bir psikologdan yardım almalıydı. İşler gittikçe kötüleşecekti yoksa.
Anne olmak çok zordu, bunun farkındaydı. Ama başaracaktı!
Kızının yüzünü ellerinin arasına aldı, sıcacık bir öpücük kondurdu ve gülümsedi.
" Başbaşa bir kahvaltıya ne dersin?" dedi başını okşayarak ..
Sarıldı minik kız annesine, annesi de ona. Bugün yeni hayatlarının ilk günüydü..

11 Mart 2012 Pazar

BİZ BAĞLAÇLARI

İçinden umut geçen cümleler gerek bana
Kokusunda kavuşmak olan kitaplar
Ve baktığımda ellerini hatırlatmalı siyah beyaz bir resim
Sıcak olmalı artık hava
Heryer deniz kokmalı,
Vapur sesleri duyulmalı penceremden
Gülmek olmalı yeni öznem
Tüm yüklemler seninle yapılmalı
Tüm tümleçler seni tamamlamalı
Bağlaçlar yollarımızı birbirine bağlamalı
Bir cümle olmalıyız
İçinde biz geçen
Ve yatağımın sağ yanında sen!

8 Mart 2012 Perşembe

SÖYLEMEYECEK SÖZLERİM VAR BUGÜN

Kadınlar günümüz kutlu olsun demek isterdim ama söyleyemem kusura bakma.
Hiç birşey olmamış gibi , kadınlar günümüz kutlu ve mutlu olsun yazamam.

Tam da şu anda , daha ufacık bir kız çocuğunun evlenme kararı verilmişken.
Okula gitmeye hazırlanmak yerine, evin temizliğine başlamış bir kız çocuğunu düşündükçe.
Dün akşam yan duvardan gelen bir kadının çığlıkları kulaklarımda yankılandıkça.
Çocuklarını baktıracak sağlıklı güvenli ve ucuz bir yer bulamadığı için mesleğinden vazgeçmek zorunda kalan ya da hiç çalışmaya bile başlayamayan kadınların varlığını bildikçe.
Eski kocası tarafından tüm yaşam hakkı elinden alınan kadınları okudukça, gördükçe.
Tecavüzcüsüyle evlendirilenleri, kuyruk sallamasaydın olmazdı ithamlarına maruz kalanları, işyerinde sokakta tacize uğrayanları, her hareketi bir cinsel mesajmış gibi algılanan kadınları, evlenilecek kadın eğlenilecek kadın laflarını duydukça.
Sürekli kadın olduğumu, faklı olduğumu, memem olduğunu, vücudumun biçimli ve erkekleri her istediğimi yaptıracak kadar baştan çıkarıcı olabileceğimi  günde 100 öğün kafama sokmaya çalışan reklamları izledikçe. O reklamlara alkış tutan kadınların var olduğunu bildikçe!
Eleman alımlarında kadın olduğum için günün birinde anne olabileceğim için dezavantaj yaşanacağımı bildikçe.
İşyerinde edepli, mutfakta aşçı, annlerine şevkatli, kocasına yatakta cilveli olmak zorundasın, kocanızı elinizde tutmanızın 100 yolu adlı makaleleri okudukça.

Tüm bunları, aklıma gelip de yazmaya erindiğim utandığım diğer bir çok şeyi düşündükçe;

" Bu gün kadınlar günü kutlu olsun, mutlu olun" demeyeceğim. Diyemeyeceğim!
8 Martta bunları unutup ya da tam tersi daha çok hatırlayanlardan fakat 9 Mart olduğunda bir düğmeye basılmış gibi eski haline dönenlerden olamayacağım.

Yazmıştım, yine yazacağım..
Önce insan olduğumuzu hatırlayalım, geriye kalan herşeyi unutsak da olur.
Var mı insanlar günü, insanlık günü, söyle bana.
Hadi onu kutlayalım..
Hatırlayanımız varsa hala!

6 Mart 2012 Salı

HATIRLAMAYI UNUTMA



Sadece insan olduğumuzu hatırlayalım. Geri kalan herşeyi unutsak da olur!

5 Mart 2012 Pazartesi

BUYRUN BURADAN SIRADANLAŞIN ( MİM)

Sevgili Bolat yine döktürmüş, bize bir yazıda neler öğretmiş, nerelere götürmüş getirmiş, adresler vermiş üstüne üstlük bir de mimlemiş..Hayranım zekasına, bilgisine. Ben öğrenmeyi severim, öğreten bir blog sahibi kendisi. Değişik bir şekilde mimlemiş bizleri. Benim payıma Bizlere Dayatılan Sıradanlıklara Dayatılanla Yaşayan tarafından yazılan gayet hoş ve üstüne söz söylemeye bile gerek olmayan yazı ile ilgili nacizane fikirlerimi söylemek olmul. ( Doğru anlamışımdır görevimi umarım )

Benim bunlara ekleyeceğim ne olabilir ki üstatlar.

 Ama sanırım hepimiz birilerinin dayatanı ve dayatılanıyız. En küçük anlamda  , çocuğunun giydiği herhangi birşeye karışmak bile bir dayatmadır.  Reklamlar, televizyon dizileri, seçim propogandaları, promosyon ürünleri ve çalışmaları, moda, gazetelerde çıkan şu sağlığa yararlı bu yarasız haberleri hepsi birer dayatma ve kötü alışkanlıklar hep böyle ufaklarıyla başlar, büyüyerek devam eder.Küçük bir kar tanesi, bir çığ olur ve birgün bakarsın ki ansızın o çığ tependen aşağı düşüvermiş. Dayatma, kendine benzetme çabası da başlangıçta masum olabilen fakat zararları gittikçe büyüyen bir kötü alışkanlık bana göre. Vazgeçilemez, insanın doğasında var olan.

Dayatmaların kökenine insanın törpülense de yok edilemez egosunun olduğunu düşünüyorum. Çünkü, doğruyu biz biliriz, biz yaparız, en iyi biziz, en harikulade fikirler bizde var, en güzel biz giyiniriz, en güzel dünya görüşüne biz sahibiz ve herkes ya da gücümüzün yettiği kadar insan bizi dinlemeli.
Hepimiz dereceleri farklı olsa da bu düşüncelere sahibiz ve birilerine birşeyleri dayatıyoruz. Bazen rica-istek adı altında yapıyoruz , bazen prensipler maskesine sığınıyoruz. Hep var bir bahanemiz. Kimimiz kantarın topuzunu normal seviyelerde tutuyoruz kimse dayatmalarımızdan rahatsız değil, hatta farkında bile değil. Kimimiz aşırıya kaçıyor etrafımızdaki insanları kaçırıyoruz. En güçlüler ise diktatör oluyor ve tarih yazıyor zaten. Geçmişte , günümüzde acıyla tecrübe edilmiş, bir sürü insanın canını yakmış, bir sürüsünün ise nemalanmasını sağlamış diktatörleri yazıyor yakın ve uzak tarih sayfaları.

Dünya döndükçe, yeryüzünde canlı yaşamı var oldukça dayatmalar da hız kesmeden var olmaya devam edecektir. Hepimiz bundan şikayet edeceğiz, özgür ruhlarımız bireysel ya da toplu karşıkoyuş tepkileri verecek ama bir yandan da birilerine birşeyler dayatmaya devam edeceğiz.

Sonuç...Bir adım ileri , iki adım geri .. Mehter yürüyüşünden öte gitmez bu dava..
Ama bu değil ki dayatmalar karşısında pes etmek gerek. Sonuna kadar dayatmalara hayır, özgür iradeye evet!


Bir de Bolat'ın yazısına istinaden Çinliler hakkında bir yorumum var. " Perşembenin gelişi çarşambadan belli olur" derler ya..Çinlilerin yüzyıllar öncesinden belliymiş kopyacı oldukları. :)
Be kardeşim kağıdıda mı çaktınız taa o yıllarda. Çalışkan millet, nüfus kalabalık, istihdam gerek. Kopyala allah kopyala!

2 Mart 2012 Cuma

YOKLUĞUNDANDIR 8

Her özlemi sensizliğe
Her kalp çarpıntımı sessizliğine
Yoruyorsam
Konuşuyor ama sesimi duyuramıyorsam
Düşümde görmek için seni sıkıca gözlerimi yumuyorsam
Ve yağmurda sırılsıklam oluyorsam
Bil ki yokluğundandır!


Geceler biraz daha uzun ve karanlık olmalı
Artık gün ışığı fazla sensiz gözlerime.....

1 Mart 2012 Perşembe

BİR NEFES SOĞUK

Bugün anladım..
Soğuk hava çarpınca insanın yüzüne yüzüne
Zihnini açıyor..
Aklımın sağlim kalması için
Kar biraz daha yağmalı
Zihnim soğuğa doymalı
Zihin bulanıklığına yeni reçete
Bir avuç ceviz, bir nefes soğuk
Bir tavşan kanı çay
Tadı buruk
Biraz da sessizlik.
Savulun etrafımdan bulanık düşünceler
Yeni reçetem elimde
Hiç birinize yer yok beynimde
Heyy bozacı amca!
Gecenin bu soğuğunda
Üç kuruş para kazanmak için mi bozaaaaaacıııııııı diye bağırman
Yoksa soğukla senin de mi iyi aran?



not: saçmalamış olabilirim affola :)

BÜYÜK BÜYÜK HARFLER

Hayat bu,
Herşeyi el çabukluğudur marifet düzeni sihri ile
Yoluna koyar
Ama önce bizim bu durumu
Kafamızın taaa içine
Büyük harflerle yazmamız gerekmiyor mu?

28 Şubat 2012 Salı

UYKUYLA CENK

Uyku ile aramızda şiddetli bir geçimsizlik var. Uyuyamamak bir lanet, uyuyamayanların bildiği bir lanet.
O yatak diken olur da batar insanın heryerine.
Uyku beni sevmiyor, ben de onu..
Birazcık sempati duysaydık ya birbirimize.
Yok elektiriğimiz tutmadı bir kere.
Öldür allah sevemem ben elektriğim tutmassa.
Mecburiyetlerden katlanıyoruz birbirimize, asgari müştereklerde buluşmamız.
Rüyaları severim bir tek, ondan katlanıyorum kendisine.
O da biliyor zaten ilişkimizin çıkarlardan ibaret olduğunu.
Ona göre davranıyor bana.
Bazen yorgun kaldırıyor koynundan, bazen istediğim rüyanın tam tersini gösteriyor.
Ben de bir sonraki akşam gitmiyorum buluşmaya inadımdan.
Uykuyla bile cenk halindeki beynim,
Hayatla nasıl sulh imzalasın?
Bilemedim....

26 Şubat 2012 Pazar

Ece Sükan Benim Bloguma Yakışan Sony VAIO'yu Seçti... Sıra Sende!

Sony, en renkli VAIO serisi için Ece Sükan'la güzel bir işe imza attı. Ünlü moda ikonu Ece Sükan, benim bloguma yakışacak olan rengi belirledi. Blogları tek tek inceleyen Ece Sükan içerik, tasarım ve duruşa göre 6 farklı rengi olan Sony VAIO içinden bana siyah VAIO'yu seçti.

sony-vaio Ayrıca Facebook üzerinde yapılmış özel bir aplikasyonla Ece Sükan profil fotoğraflarını inceliyor ve sana yakışan Sony VAIO'yu belirliyor. Sen de fotoğrafa tıklayarak Facebook üzerinden VAIO kazanma şansı yakalayabilirsin…

Bir bumads advertorial içeriğidir.

25 Şubat 2012 Cumartesi

KAPAT GÖZLERİNİ

Midesi ve gırtlağı arasında kelebekler uçuşuyor gibiydi. Pır pır çırpılan kanatların titreşimlerini şah damarında hissediyordu sanki. Uzun zamandır felekten bir gece çalmıyordu ve çok eğleneceğine söz vermişti.

Hızlıca sokak kapısını açtı, ellerindeki poşetleri içeri doğru fırlattı, önce ayakkabısının sağ tekini sonra da sol tekini çıkartıp eşikten evin içine atladı.  Hızla yatak odasına doğru yöneldi. En sevdiği pantolonunu giydi, üzerine bir bluz , ayaklarına da en topuklusundan bir bot geçirdi. Rujunu sürerken aklında" bu gece çok güzel ol, çünkü kimsenin görmediği sadece senin bildiğin bir çift göz hep seni izliyor" cümlesi cirit atıyordu. " Benim için dinle, benim için söyle demişti, "kapat gözlerini kimse görmesin, yalnız benim için bak yeşil yeşil.."

"Beraber gidemiyoruz ama ben seninle orda olacağım" demişti ona. Özenle yaptı makyajını, en burun direği sızlatan cinsinden bir parfüm sürdü ve yollara düştü.

Gideceği yere vardığında eğlence meclisi toplanmış, kadehler dolmuş, sazlar fasıla başlamıştı. Herkesi tek tek öptü, garsona bir tek rakı söyledi yanına şalgam suyu. Duvardaki yazıya ilişti gözü.

Birinci kadeh vücuda yarar
-İkinci kadeh makul karar
-Üçüncü kadeh kafayı sarar
-Dördüncü dimağı yorar
-Beşinci kadeh keseye zarar
 -Altıncı kadeh hatır kırar
-Yedinci kadeh bela arar
-Sekizinci kadeh wurur-kırar
-Dokuzuncu kadeh hakim sual sorar.


Gittiği yere kadar diye düşündü. Sonumuz hakim olmasın da! Bir yudum aldı rakısından, genzi yandı..
İki, üç, beş derken ikinci kadeh izledi. Yanakları al al oldu, vücudu ısındı. Yanında boş duran sandalyeye baktı. Öbür yanında ona hayranlıkla bakan adama baktı. Karşısında oturan ve birbirlerine aşık oldukları apaçık belli olan çifte kaydı gözleri. Gül satan çocuğu gördü, elleri soğuktan uyuşmuştu. Çapraz masada bir turist grubu vardı ve şarkılara tempo tutuyorlardı. Garsonlar pire gibi koşuşturuyor, müşterilere içki yetiştirmeye çalışıyorlardı. Arkadaşları kahkahalar içinde müdürlerinin başına gelen bir olayı konuşuyorlardı. O ise boş sandalyeden ona bakan gözlerin hapsindeydi sanki.
Ne yapıyor acaba şimdi diye düşündü. O sırada müziğin nağmeleri yükselmeye başladı
" Kapat gözlerini, kimse görmesin
  Yalnız benim için bak yeşil yeşil"
Gülümsedi. Rakısından büyük bir yudum aldı. Ve gözlerini kapatıp, kendini müziğe bıraktı....
" Seni öyle sevdim, ölürcesine
Tanrının yazdığı şiircesine
İçinden geçeni bilircesine....

23 Şubat 2012 Perşembe

ACI/GERÇEK

Seçtiklerinin getirdiği mutluluklarla değil,
Vazgeçtiklerinin keşkeleriyle geçer bir ömür..
İnsanoğlu,
Hep sahip olmadığını görür..
Acı ama gerçek
Seçmediğin özlediğindir aslında

Rumeli Hisarı'nda Masalsı Bir Aşk Hikayesi!






"Eski aşklar Yeşilçam'da kaldı" lafı klişe olmaya yüz tutmuşken, fırtınalı sevdalar, çekişmeli ilişkiler günümüzde hem magazin basınında hem de yakın çevremizde -buna kendimiz de dahil- karşımıza bolca çıkıyor. Sevgilimizi elimizden almak isteyen dış mihraplar yoğun şekilde çalışırken bize de biricik aşklarımızı elimizde tutmak için yapmamız gereken çok iş düşüyor. Bu konuya nereden geldiğimi açıklıyorum!

8x4 yeni deodorantları Beauty ve Beast için muhteşem bir project mapping uygulaması daha yapmış. Gösterinin hikayesi kısaca şöyle: romantik bir aşk hikayesi kötü niyetli bir ejderhanın tehdidi altına giriyor. Kahraman erkeğimiz çekici kokusunun da yardımıyla güzel kızı kurtarıyor ve hikaye mutlu bir şekilde sona eriyor.

8x4 dünyasını Facebook'tan takip etmek isteyenler; http://www.facebook.com/8x4Turkiye

Bir bumads advertorial içeriğidir.

21 Şubat 2012 Salı

NELER SEVERİM BİR BİLSEN?

Benim için uzunca sayılabilecek bir aradan sonra herkese yeniden merhaba..
Yoktum bir süredir. Neden? Bilmiyorum.
Kafamda uçuştu kelimeler ama parmaklarımdan satırlara dökülemedi bir türlü. Biriktirdim ben de. Yavaş yazacağım aklımdan dilime ordan da satırlara dökülmeye karar verdikçe sihirli kelimeler. Bilirsiniz onlar canları ne zaman isterse o zaman çıkarlar ortaya.

Sevgili deeptone mimlemiş beni.. Geç olsun güç olmasın atasözüne sığınarak biraz geç cevap veriyorum..

Buyrun en sevilenlere

1. En sevdiğin şeyler nelerdir, nelerden hoşlanırsın vb.

Muşmula ( bir kasayı koyun önüme bitirir bir kasa daha isterim), hertürlü yemeği, uzun yapılan kahvaltıları, uyumadan önce müzik dinlemeyi ( dinlemessem uyuyamam), schweppes mandalinayı, yüzmeyi, Çanakkale Seddülbahir'i ( her yaz gitmessem o yazı yazdan saymıyorum), fıstık sarmayı, dekorasyon mağazalarını gezmeyi, film izlemeyi, tepemin tası attığında kendimi bir otel odasına kapatmayı, tüple dalmayı, ayakkabıları ( topuklu tercihimdir), bisiklete binmeyi, yokuş aşağı koşmayı, ağaçlara tırmanıp meyve toplamayı, kırmızı ojeyi, elime geçen herşeyi okumayı, esnafın bol olduğu yerlerde alışveriş yapmayı, yemek yapmayı hatta yemek uydurmayı, evime misafir gelmesini, parmak arası terliklerimi, çıplak ayak yürümeyi, tabu oynamayı, dans etmeyi, misafir ağırlamayı, kahve keyfini, yazmayı... daha uzar bu liste..

2. Bilgisayarda vaktini neler yaparak geçirirsin?
Mesleğim gereği bilgisayar başında fazlası ile vakit geçiriyordum , iş dışında blogtan başka bir amaçla da kullanmıyordum. İşe ara verdiğimden beri, blog harici , ilgimi çeken konularda araştırma yapmak, online film izlemek , müzik dinlemek, kişisel günlüğüm, banka, sosyal aktivitlerin takibi vs vs vs.

3. En sevdiğin filmler nelerdir, veya izlediğin ve hafızanda kalan veya kesinlikle izleyin dediğiniz?
O kadar çok film izledim ve beni etkileyen de bir çok film oldu. İlk anda aklıma gelenler " Saroya'yı Taşlamak, İngiliz Hasta, Shining, The Game, Kurbağalar, Alive, Olağan Şüpheliler.. bir o kadar daha adını hatırlamadığım ama konusu hafızama kazınmış film..( Film ismi hatırlama özrüm var) Festival filmlerini de çok severim, deneme amaçlı çeklimiş filmleri izlerim. Ama şimdiye kadar izlediğim en rezalet film " Cannibal Holocaust" tu. Bol kanlı, vahşet içeren tuhaf bir filmdi. görürseniz kaçın derim. o derece..

4. Şu sıralar almak istediğiniz şeylerin listesini yapsanız bunlar neler olur?
Öncelikle Bershka ve Zara'nın birer mağazasını toptan satın almak istiyorum. Sonrasında birsürü mum, sağda solda beğendiğim biblolar, onları üstüne koyacak raflar, İrlanda'ya uçak bileti, bir bateri takımı.. bu liste de uzarr gider..

5. Şu sıralar en çok dinlediğiniz şarkılar? 3 tane

Adel ( tüm şarkıları ama özellikle Set Fire To The Rain)
Jane Birkin Just Me and You
Cem Adrian Nereye Gidiyorsun
Walk of the Earth  Somebody That I Used to Know ( Gotye-Cover)
Daha var birsürü bu 3 sınırlaması az olmuş :)

Yaklaşık 1 haftadır yazmadığım gibi , yazılanları da takip etmedim..
Kimler mimlendi, kimler yazdı bilemediğim için okuyup takip ettiğim blogları, mimlediklerime yorum bırakıp haber vereceğim..

Sevgilerimleeee :))

15 Şubat 2012 Çarşamba

AŞKIMIZA ÇORBA YAPTIM

Kar yağıyor ya hani dışarda, hava soğuk, ayaza kesmiş. Bir nefes alımlık pencere sohbetinde buza kesti sözleri, üşüdü elleri. Aklına gelince AŞK adını fısıldadı kalbine ısındı içi.

 Mutfağa giderken dilinde o şiirden son dize.
" Sonrası iyilik güzellik"

Mutfağın kapısını açtı. Keskin bir koku yüzüne çarptı. İki mısra daha mırıldandı Cemal Süreyya'dan
 "   Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
  Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız "

Karar verdi aşkın çorbasını yapacaktı. Zihninden bir gölge geçti. Bir büyünün etkisindeydi sanki. Dolaptan malzemeleri bilinçsizce çıkardı. Gelişigüzel masanın üzerine attı.

Ateşe en dayanıklı tencere de pişirmeliydi aşkını. Tencerelerin içinden en ağır ve tabanı kalın olanını seçti. Kesme tahtasını çıkardı. Kırmızı biberleri aldı. Önce zehirden kirden arındırmak için özenle yıkadı ve sabırla ince ince doğradı. Tencerenin içine biraz zeytinyağı döktü, ateşi açtı , tencereyi üstüne koydu. Biberleri içine attı. En kısık ateşle zeytinyağı ve biberlerin birbirine geçmesini, tatlarının kokularının birbiri içerisinde erimesini keyifle izledi. Ama aşk hep uyum değildi. Bir de uyumsuz ve baskın bir tat atmalıydı çorbanın içine. Ama ne?

Kerevizi aldı. O sert kabuğunu özenle soydu. Bembeyaz , tertemiz duruyordu şimdi karşısında. Küp küp doğradı. Küpün her bir yüzü , aşkını ifade eden ayrı bir semboldü. Kerevizler de aşk çorbasının içinde yerini buldu. Keserken zorlandığı minik küpler , biber ve zeytniyağıyla birleşince onların yumuşaklığını almış, kendi asi kokusunu ve lezzetini de onlarda paylaşmıştı. Aynı aşk gibi! Uyumsuzların uyumu!

Çorba hiç susuz olur mu? Isıtıcıda kaynattığı suyu tencerenin içine döktü. Garip bir bulamaç gibi duruyordu şimdi tencerenin içindekiler. Ama vakti vardı daha. Biraz kaynamalıydı. Aynı aşk gibi. Kaynadıkça ateşte daha lezzetli olacaktı.
Biraz tavuk suyu ve tel şehriye ekledi içine. Aşk da öyle değil miydi. Saf katışıksız hali bir süre sonra keyifsizleşirdi. Özgürlük gerekti, başka tatlar eklemek gerekti. Heyecan, tutku, özlem, arkadaşlık.

Şimdi sıra son dokunuşa gelmişti. Yoğunlaştırmak gerekiyordu bu aşk çorbasını biraz. Çorba dediğin biraz koyu kıvamlı olmalıydı. Aynı aşk gibi. Eften püften geçici havadan hafif hisler nasıl akılda iz bırakmaz ise sulu , vıcık vıcık bir çorba da damakta tat bırakmazdı.
Biraz un ve sütü birbirine karıştırdı. Çorbadan aldığı bir kepçe suyla ılıttı. Alıştırmak gerekiyordu terbiyeyi sıcağa, zira birden atarsa çorba da terbiye de bozulurdu.
Hazırlıksız yakalandığında aşkın insanları bozduğu gibi. Gerçi hazırlıklı da olunmazdı ya böyle birşeye neyse! Terbiyeyi yavaş yavaş çorbanın içine attı, bir yandan da usulca karıştırıyordu. En son tuzunu attı çorbanın, bir iki dakika daha kaynattı.
Sonrası mı?
Sonrası iyilik , güzellik....



Sevgili deeptone'un Aşkın Çorbası adlı yazısına ithafen :)