Hürriyet

31 Aralık 2009 Perşembe

DİLEK TUT


Bu sene bir değişiklik yap!
Dilek tutarken gözlerini kapama ,
Kocaman aç gözlerini ve
Bak masmavi gökyüzüne.
Dileğini sessizce içinden tutma,
Yüksek sesle haykır isteğini semaya.
Yeni gelen yıl, her ne istiyorsan
Onu getirsin sana...

İyi Seneler...

30 Aralık 2009 Çarşamba

GİT GÜNEŞ GİT

Sabahtan beri bir aksiliktir gidiyor.

Sabah çalan saati yaklaşık 5 kere erteledikten sonra, sürünerek yataktan bir kalkış gerçekleştirdim ve banyonun yolunu tuttum. Suyu açtım elim haşlandı, elimi sudan kaçırayım derken diş fırçalarının olduğu bardağa çarptım hepsi yere saçıldı, onları toplamak için eğildim kalkarken kafamı vurdum. Uyandığımda planım mışıl mışıl uyuyan ufaklığı uyandırmamak için sessiz hareket etmekti ama sayemde değil bebiş, bütün apartman ayağa kalktı.

Koştur koştur hazırlandıktan sonra, bir okula gidecek afacanı kaldırmaya çocuk odasına, bir işe gidecek olan bezgin tekir kocamı kaldırmaya yatak odasına koştum.Karşılıklı 4 ring seferi sonunda amacıma nail olup diğer işleri halletmeye koyuldum. Bu arada 2 kere dirseğimi, 3 kere dizimi çarptım evin muhtelif yerlerine. Kahvaltı hazırlar iken kahvaltı bıçağı ile elimi kestim.

Apar topar evden çıktık, çocuk okula biz işe yola koyulduk. Arabadan indim , karşıdan karşıya geçerken eziliyordum. Metroya bindim , allahım şükürler olsun şansım yaver gitti yer buldum diye sevinirken o koltuğun niye boş olduğunu koltuğa oturduğumda gelen kokulardan anladım. Be insan evlatları içinizden biri oturmadan uyarır dimi??

Sağ sağlim işe geldim diye sevinirken giriş kartımı evde unuttuğumun farkına vardım. Ehliyetimi vermek için ehliyetimi ararken onu da bulamadım. Güvenlikte ki yakışıklı amca halime acıdı ve beni ofisime doğru yolladı.

Şimdi de sabahtan beri boydan boya penceremden güneş bana bütün ışınlarını gönderiyor. Kış ayında güneş bile bugün benim için fazla mesai yapıyor imdatt! Işınlar gözlerimi açtı, beynimdeki kılcal damarlara ulaştı.
Git güneş git, sen rahat bırak bari bugün beni..

29 Aralık 2009 Salı

ZAMANIN HESABINI TUTMAK


Yıllar var ki , geçen zamanın envanterini hiç çıkarmayan bir yüreği buruk. Ne almış, ne vermiş, neyi geride bırakmış, ne kadar kaybetmiş, ne kadar kazanmış. Kerteriz defterinin on senelik sayfası bomboş. Sadece iyi anıları var aklında belli belirsiz. Bir de , kafasında sürekli konuştuğunu söylediği küçük adamlar. O birilerine kızıyor , küçük adamlar konuşmaya başlıyor.

Yeniyıl coşkusunu, 2000 yılında sokaktaki bir kaç çocuğa dağıttığı yeniyıl hediyelerinde bırakan bir divane. En son o sene büyük bir heyecanla millenium çılgınlığına kendini kaptırmış ; heyecanlı,başında kavak yelleri esen, elleri hep üşüyen bir üniversiteli kız..

Tepetaklak gider herşey buz elli, sıcak yürekli kızın hayatında ve o da bırakır yılların hesabını tutmayı. Gelen ne var ise başım üstüne der, giden her ne ise el sallar ardından. Ne bir damla gözyaşı, ne bir heyecan ne de sevinç duyar olanlar karşısında. Taştan bir yürek, kupkuru göz pınarları. Neyi neden yaptığının hesabını kendine bile veremez olur. En sonunda kapatır defteri, bırakır kar zarar hesabı yapmayı , küser zamana. Ne de olsa herşey olacağına varıyordu. Uğraşmak da onu çok yoruyordu.

Büyük acılar yaşar, bu zamansız ve hesapsız süre içinde . İçinde sızlayan bir yara gibi kanar ve geçer günler. Ama bir gün durur ve anlar ki aslında Kerteriz Defterinde bir sürü kayıt vardır farketmediği ya da farketmek istemediği. Zaman alıp giderken biriktirdiklerini, aldıklarının yerine yeni şeyler bırakmıştır . Götürdüklerinin izi durmaktadır belki hala ama getirdikleri ile durdurmuştur çimen gözlü kızın kanayan yarasını.

Bir bakar ki içine taa en derinlerine ; sabretmeyi öğrenmiş bu inatçı ruh zamanla. Gözlerini uzaklara dikip , uzun uzun düşünen insanları anlar olmuş bu delifişek kız. Affetmeyi öğrenmiş, hayır diyebilme gücüne erişmiş, acılarıyla barışmayı, özlemeyi , ilk aşkın tadını ve nasıl unutulmadığını anlamış. Bir başkasını canını feda edebilecek kadar sevebilmenin mümkün olduğunu bilmiş artık, annesini anlamış belki de ilk defa.

Şarkılar biriktirmiş belleğinde, arkadaşları eski dost sıfatına sahip olmuş yavaş yavaş, tesadüfen fotoğrafını gördüğü bir arkadaşının saçlarının beyazladığını hayretler içinde görürken, kendi beyaz saçlarını okşamış usulca ve barış imzalamış akıp giden zamanla.

Artık delifişek kız, kocaman bir kadın olmuş. İçinde kanayan yara durmuş, gözleri hala çimen yeşili, ruhu hala deli, elleri hala soğukmuş...

28 Aralık 2009 Pazartesi

SU KOVASI ve CİNNET EŞİĞİ

Yeşil bir su kovasının bir cinnet sebebi olcağı kimin aklına gelir ki?

Duşa kabinin içinde öyle kendi kendine duran, sakin sessiz yeşil bir kova.
Her sabah duş alınırken aslankral tarafından duşa kabinin dışına çıkartılıyor ve orada bırakılıyor. Her akşam benim tarafımdan yerine koyuluyor. Bu sinir harbi uzunca bir süre devam ettikten sonra , cinnet geçiren ben ve aslankral arasında şöyle bir diyalog gerçekleşir

BOZBEK :Ya hayatım şunu dışarı çıkarmayı bilen o güzel ellerin, tekrar yerine koymayı ne zaman öğrenecek? ( En nezaketli ve şevkatli ses tonumla)

ASLANKRAL: Aaaaa sen de ya! Hiç pratik değilsin. Nasılsa sabah yine çıkarıcam. Niye 2 iş yapayım dursun orda öyle... (Hem suçlu, hem güçlü bir de bana pratik olma dersi veriyor. Bozbek'in kafasındaki yaylardan biri atıyor )

BOZBEK : Bak benim aklıma daha pratik birşey geldi o zaman. Nasılsa her sabah evden çıkıp işe gidiyorsun sen. Pratik olsun eve hiç girme olmaz mı?!

25 Aralık 2009 Cuma

FEMİNİZM

Şu feminizm denilen ve artık kesinlikle erkek icadı olduğunu düşündüğüm akımı şiddetle kınıyorum ve ben kadın gibi kadın olmak istiyorum arkadaş.

İstemem işlerime erkek yardımı. Gölge etmesinler başka ihsan istemem. Mutfağıma erkek girmesin kardeşim, balkona çıkıp çamaşır falan da asmasın benim adamım. Ayağında çocuk sallayıp, ninni söylemesin veyahut " Dane dane benleri var yüzündeee yüzündee" diye toz almasın etraftan. O erkekçe işleri yapsın. Ampul değiştirsin, vida sıksın, conta taksın, eşya taşısın, su bidonu itelesin, market poşetlerini taşısın.

Varsın ben ayağına çay götüreyim, varsın sağda solda bıraktığı bardağı bulaşık makinasına koyayım. O benim ağrıyan ayaklarıma , tutulmuş omuzlarıma masaj yapsın yeter.

Sabah kalkayım, kocamı işe göndereyim, çocuklarımı okula postalayım. Yapayım kahvemi alayım kitabımı keyif yapayım. Akşam yemeği hazırlayayım, çocuklara ders yaptırayım.
Kadınsal işlerle ben uğraşayım.

Feminizm çıktı erkeklere yaradı. Çalışan kadın olucam, kariyer de yapıcam, çocuk da bakıcam, ev de temiz olucak, hünkar beğendi 30 dakikada hazır, en bakımlı olucam, conta da değiştiririm erkeklerden neyim eksik, bir ampule mi yenileceğim derken adamlar yaydılar kendilerini oturdular aşağı. Adamların g.tleri, göbekleri büyüdükçe eş zamanlı olarak bizimkiler küçüldü. Sıfır beden modasının çıkış noktası da bu değilse benim adım da bozbek değil.

Bunca işi yap, bir de üstüne en bakımlı , en gülümseyen ve en enerjik halinle kocanın karşısına çık ki ,adamı elinden kaçırma. Hadi ordan be!

Dedim ya şiddetle kınıyorum. Feminist falan değilim ben kardeşim. Olmayacağım da.
Bu tuzağa düşmeyelim, düşenleri uyaralım!

23 Aralık 2009 Çarşamba

CANIMIN CANI


"Canımın canı gidiyor! " diye bağırıyordu kadın yolun ortasında.
Hava buz gibi, trafik karman çorman, araba sesleri birbirine girmişti.
" Açın yolu, canımın canı gidiyor!"diye feyat etmekteydi kadın.
Çıplak ayaklarında rengi solmuş ev terlikleri vardı. Belli ki üstünde ne var ise öylece çıkmıştı canının canına bekçilik etmeye.
Ambulans iç kıyıcı bir sesle , arabaların gürültüsünü bastırmaktaydı.
Çaresizce arabaların camlarına vuruyordu kadın.
"Açın yolu, allah aşkına açın yolu!"
Trafik polisleri ışığı, yayayı bırakmış arabaların yolu açmasını sağlamaya çalışıyordu.
Ambulans çığlık çığlık bağırıyordu.
İnsanlar işlerine yetişmeye çalışıyorlar, araçlar birbirine girmiş ve trafiği kitlemişti.
Ambulans şöförünün yüzünde alışılmış bir çaresizlik vardı. Ne de olsa hergün yaşıyordu aynı sahneleri.

Kadın feryad ediyordu
" Canımın canı gidiyor, canımın canı gidiyor!"

Bir türlü yol açılmıyordu...

22 Aralık 2009 Salı

ALINTI

Yazılarımda kullandığım tüm resimler; ordan , burdan , şurdan alıntıdır.

18 Aralık 2009 Cuma

ŞEMS'İN GİDİŞİ ve MEVLANA'NIN ŞİİRİ

Duydum ki Bizi Bırakmaya Azmediyorsun.. Etme!
Başka Bir Yâr Başka Bir Dosta Meylediyorsun.. Etme!

Sen Yadeller Dünyasında Ne Arıyorsun Yabancı
Hangi Hasta Gönüllüyü Kasdediyorsun.. Etme!

Çalma Bizi Bizden, Gitme Bizden O Ellere Doğru
Çalınmış Başkalarına Nazar Ediyorsun.. Etme!

Ey Ay Felek Harap Olmuş Alt Üst Olmuş Senin İçin
Bizi Öyle Harap Öyle Alt Üst Ediyorsun.. Etme!

Ey Makamı Var İle Yokun Üzerinde Olan ( Kişi )
Sen Varlık Sahasını Öyle Terk Ediyorsun.. Etme!

Sen Yüz Çevirecek Olsan Ay Kapkara Olur Gamdan
Sen Ayında Evini Yıkmaya Kastediyorsun.. Etme!

Bizim Dudağımız Kurur Sen Kuruyacak Olsan
Gözlerimizi Öyle Yaş Dolu Ediyorsun.. Etme!

Aşıklarla Başa Çıkacak Gücün Yoksa Eğer
Aşka Öyleyse Ne Diye Hayret Ediyorsun.. Etme!

Ey Cennetin ve Cehennemin Elinde Olduğu ( Kişi )
Bize Cenneti Öyle Cehennem Ediyorsun.. Etme!

Şekerliğimin İçinde Zehir Olsan Dokunmaz Bize
Sen Zehri Şeker, Şekeri Zehrediyorsun.. Etme!

Harama Bulaşan Gözüm Güzelliğinin Hırsızı
Ey Hırsızlığa da Değen, Hırsızlık Ediyorsun.. Etme!

İsyan Et Ey Arkadaşım Söz Söyleyecek An Değil
Aşkın Baygınlığıyle Ne Diye Meşk Ediyorsun.. Etme!

Hz. MEVLANA

16 Aralık 2009 Çarşamba

KOMŞU KOMŞU HUU!


Bir apartman 8 daireli.
Giriş kattaki yaşlı teyze yanlız başına yaşıyor ve her sabah erken saatte evden çıkarak bir yere gidiyor. Kandillerde, bayramlarda aşure helva getirir bize sağolsun. Hal hatır sorarız birbirimize gördüğümüzde. Ama onun dışında birşey bilmiyorum. Her sabah nereye gider o yorgun ve yaşlı haliyle , niye yalnız yaşar çoluğu çocuğu nerededir, niye geleni gideni yoktur ?

Onun karşısında birsürü adam kalıyor. En az 8 kişi. 1+1 büyüklüğünde bir eve sığmaya çalışıyorlar. Belli ki uzaklardan gelmişler İstanbul'a. Pencereleri açık oluyor bazı akşam üstleri. Sadece 3 tane ranza gözüküyor. Üstüste yatıyorlar. İstanbul rüyası kabus olmuş birilerine daha. Kimbilir arkalarında kimleri bıraktılar, kimbilir kimler ömürlerini tüketen bir hasretle bekliyor onları, ya da onların göndereceği üç kuruş parayı.

Onların üst katında öğrencilerimiz oturuyor ve evin mevcudu sürekli değişiyor. Gündüz uyuyup gece yaşıyorlar, apartmanımıza enerji ve bol bira kokusu pompalıyorlar. Kaba tabirle baba parası yiyiyorlar. Geçim telaşı henüz uğramamış zihinlerine. Geceleri ya bir müzik sesi oluyor bizi uyandıran, ya bir msn alarmı ya da bir bilgisayar oyunu efekti. Arada sırada bir kadın geliyor. Belli ki içlerinden birinin annesi. Kadın gelir gelmez evden apartmana, sıcacık poğaça kokuları yayılıyor. Çamaşır suyu ve lavanta kokuyor apartman. Apartmana girdiğimde ne zaman bu kokuyu alsam anlıyorum ki öğrencilerin annesi geldi. Anne anne kokuyor her yan.

Karşı komşum , eşi ve çocuğu ile yaşıyor. Çocuğu kızımın iyi arkadaşlarından. Benim kızım onlardan, onların kızı bizden çıkmıyor ama toplasan biz 5 kere gidip gelmişizdir birbirimize. Eşiyle ve ailesi ile ciddi sorunları var belli. Sıkıntısı yüzüne de , sesine de , kızına olan davranışlarına da yansıyor. Kapı önü uzun sohbetler yapıyoruz karşılaştığımızda. Ben çalışıyorum , o çalışmıyor bu yüzden de vakitlerimiz bir türlü çakışmıyor.

Üst katımdakileri hiç tanımıyorum. Sadece 2 erkek oturuyor onu biliyorum. Sabahları merdivende günaydın diyoruz birbirimize. Aynı duvarları paylaşıyoruz ama insani paylaşımımız bir günaydından ibaret. Muhtemelen onlar benim sesime çok aşina. İki çocuğu idare etme çalışmalarında zaman zaman yükselen sesim onları yerlerinden hoplatıyordur. Tıpkı onların yere düşen spor aletlerinin seslerini beni hoplattığı gibi. Yaklaşık 1 sene boyunca gelen seslere bir anlam veremedikten sonra anladım spor yaptıklarını ve evde bir sürü spor aleti olduğunu.

Onların karşısında makyöz bir kadın ve oğlu birlikte oturuyor. Kadın geceleri çalıştığı için gündüz uyuyor. Ve gündüzleri oluşan en ufak bir sese bile çok tahammülsüz. Geçen gün büyük bir kavga çıkardı sokaktaki sesler yüzünden. Tesadüfen ben de evde idim o gün. Kadının bizim apartmanın delisi ilan ettim. Hiç kimseyi bulamaz ise kendiyle kavga ediyor. Yine de bana bir zararı yok. Gördükçe birbirimizi selamlaşır konuşuruz , bizim kızları pek sever.

Aynı çatıyı, aynı duvarları, aynı merdivenleri paylaşıyoruz komşularımızla. Bir deprem olsa, bir yangın çıksa belki aynı kaderi de paylaşacağız. İçimizden birinin hıçkırıkları karışırken geceye bir diğerimiz de ortak oluyoruz bu sese. Kahkahalarımız çınlatırken evimizin duvarlarını, duvarın diğer tarafında onların odaları.

Komşu komşu hu!!

14 Aralık 2009 Pazartesi

Hey Sen! Hey içimde ki ben!

Dur ve sesimi dinle. Ey var olduğunu sandığım aklım. Ruhumu ve gönlümü özgür bırak.
Ey içinde ne denizler dalgalandıran gönlüm. Aklımın peşinden gitme.
Bu yol akıl yolu değil. Bu yol ,aklını gönlüne feda etme yolu. Beyninle değil, kalbinle düşün, kulağında değil ruhunla işit.

Milyonların arasında hiç et kendini. Bırak ruhun aslına koşsun, bırak gönlün sahibini bulsun. Uzaklaş kendinden fersah fersah, sonsuzluğu hisset, bütünde bir parça olmanın keyfini çıkar. Kucaklaş asliyetinle, tüm kibirini at yere, ayaklarınla çiğne. Ruhunu aşk ile yıka , gönlünü semaya aç.

Aklını ruhunun ateşinde erit, ben varım deme artık. Ben yokum de...

11 Aralık 2009 Cuma

İÇİMDEKİ ŞEYTAN

Havadan mı mütevellit bilmiyorum ama içimde bir şeytan, beynimde minik minik adamcıklar. Münazara halindeler sabahtan beri. Hava isli, gün puslu ve nemli.
İçim de aynen öyle. Karanlık, kapkaranlık. Gökkuşağımın renkleri griye çalar olmuş da ben yeni mi farkına varmışım acaba?

Yerim dar, yenim dar, avucum bir yumruk tak tak tak masaya vurmakta sıkıntıdan. Sol ayağım da ona uymuş tempo tutar sıkıntımın senfonisine.

Bugünkü orkestra şefimiz içimdeki kış şeytanı. İsli , puslu havaları pek seviyor bu şeytan. Binbir yaramazlık peşinde, sevinçlere çomak sokmakta, umudumun tekerini patlatmakta ve beni bir obur haline getirip gittikçe şişmanlatmakta, uykudan gözkapaklarımı kat kat yapmakta.

Lahana bebek gibi giyindikçe soğuktan, şeytan daha da azıyor , bana daha da afakanlar basıyor ve paltolar ile zor sığdığımız o metrobüste, içimden imdattt diye bağırmak geliyor avazım çıktığı kadar .

Şemsiyem ters döndükçe kahkahalar atıyor kış şeytanı, ana avrat küfür edip bir taraftan da eteğimi tutarak rüzgara karşı yürürken iyi şeyler düşünmeliyim diye teskin etmeye çalışıyorum kendimi ama nafile. Küfürlerim gittikçe edepsizleşiyor.

Kafamda balkabağı gibi bir şapka mecburiyetten, şapka çıktı kel göründü misali şapkayı çıkartınca inek yalamış saçlar karşınızda.

Karizma da seksepalite de kış şeytanına yenik. Bizi kandırıyorlar filmlerde. Halbuse filmlerdeki kış sahneleri ne romantik. Karda buzda bile sevgililer el ele kolkola yürüyebiliyor. Biz popo üstü düşmeden iki adım atabilirsek ne ala. Ya da yağmurda kadınlar bir ıslanıyor ki sanırsın yağan yağmur değil loreal paris makyaj malzemeleri. Biz ıslanınça sudan çıkmış sıçan.

Vodoo büyüsü, kum büyüsü ne büyüsü bulursam yapıcam. Kış çabuk bitsin...

GERİYE NE KALDI?

Berna 30'lu yaşların başında güzel sayılabilecek bir kadındı. 2 tane kızı, iyi bir evliliği , her ne kadar pek memnun olmasa da iyi sayılabilecek bir işi vardı.

Sosyal bir kadındı Berna. Bol bol kitap okur, film seyreder, konser ve tiyatroya gitmeye bayılır, iş çıkışları arkadaşları ile sık sık buluşurdu.

Hem çocukları, hem arkadaşları, hem de kocası ile başbaşa vakit geçirebileceği özel anlar yaratmakta çok becerikliydi ve sık sık evli arkadaşlarına bu konu ile ilgili tavsiyeler verirdi.

O'na göre, her kadın çocukları ve kocası haricinde kendine özel bir hayat yaratmalı idi. Çocukları ve kocası dışında konuşabileceği konuları olmalıydı kadınların. Bunun yolu da sosyal ve kültürel faaliyetlerden geçiyordu.

Ayrıca kocası ile başbaşa da kalabilmeliydi bir kadın. İyi iletişim, iyi bir evlilik demekti ve çocukların ruhsal gelişimi açısından anne baba arasındaki etkileşim çok önemliydi.

Berna arkadaşları ile buluştuğu zamanlarda çocukları ya anneanelerine bırakır, ya da evde onlara bakacak birini ayarlardı. Çocuklar uyumadan evde olmaya gayret gösterirdi. Bu yüzden bazen sohbetleri yarıda bırakıp kalktığı bile oluyordu. Etrafındaki arkadaşlarının çoğunun çocukları yoktu. Zaman zaman Berna'yı anlamakta güçlük çekseler bile, o kısa vakitler hepsine çok iyi geliyordu.

Arkadaşları ile buluşacağı ve kız kıza bir iki saat vakit geçirecekleri bir gün, Berna içinde tarif edilemez bir sıkıntı hissetti. Bir taraftan arkadaşları ile buluşmak istiyor öte taraftan aklı çocuklarında kalıyordu. İki yerde birden aynı anda olmayı o kadar çok istedi ki o an, içinin sıkıntısı iki kat daha arttı.

"Bir bahane bulsam ve kızlar ile buluşmasam bu akşam" diye düşündü. "Ama yok yok "dedi içindeki diğer ses. "Bu akşam buluşamassak kimbilir kaç hafta sonra görüşeceğiz anlatacak çok şey birikti."

En sonunda kızlar ile buluşmaya karar verdi Berna. O akşamdan sonra ne zaman arkadaşları ile buluşsa hep bir yanı evde, bir yanı arkadaşlarında idi. Bir taraftan "Şu anda çocuklarımla olmalıyım, ben çalışan bir anneyim onlarla vakit geçirmem gerekiyor" diye düşünürken diğer taraftan " Kendime vakit ayırmaz isem ben bu dünyada boğulurum, biraz nefes almalıyım" diye içi içini kemirirdi hep.

Yine rutin bir kızlar buluşmasında kızlardan biri "Bu akşam çocuklardan ve kocalardan konuşmak yok" dedi.

Berna gayri ihtiyari " Eee geriye ne kaldı ki?" diye cevap verdi. Herkes bu cevaba gülüştü hatta bekar arkadaşlarından biri " Gördünüz mü? Kendinize ait bir hayatınız bile yok " diye dalga geçti. Berna kahkaha ile karşılık verdi arkadaşına. Güzel bir geceydi , sonunda Berna koşarak evin yolunu tuttu. İçindeki o tanıdık sıkıntıyla beraber , bir an önce evde olabilmek için sokakta adeta koşar adım yürüyordu.

" Güzel bir geceydi" diye düşündü , " Ama keşke çocuklarımla olsaydım, acaba ödevler bitmiş midir? Acaba karınları tok mudur? Acaba kocamı çok yormuşlar mıdır?" düşünceleri içinde eve girdi Berna. Evde herşey yolunda idi. Çocuklar derslerini bitirmiş ve çoktan uykunun sıcak kollarına bırakmışlardı minik bedenlerini.

Onlar uyumadan eve gelemedi diye için için rahatsız olsa da bu rahatsızlığı pek kafasına takmadan sırt üstü yatağa uzandı ve birden zihninde arkadaşları ile yaptığı konuşma dönmeye başladı.

" Bu gece çocuklardan ve kocalardan konuşmak yok!"
-" Eeee, geriye ne kaldı?


KENDİ İÇİN BİRŞEYLER YAPARKEN SUÇLULUK DUYGUSU İLE YAPTIĞINDAN KEYİF ALAMAYAN ANNELERE İTHAF EDİLMİŞTİR...

10 Aralık 2009 Perşembe

TWITTER

Yanlızlıktan mıdır, onaylanma isteği midir ya da benim küçük aklımın anlayamadığı başka ulvi bir sebepten mi bilmiyorum ama artık twitterdan milletin hayatının başlıklarını an be an izleyebilir olduk. İnsanlıkça süper iletişiyoruz. Ancak bu ne yaman çelişki, bu ne çıldırtan denge karşıya gelince, üç kelimeyi bir araya getiremiyoruz. Yazı dilimiz kuvvetlenir iken konuşma dilimize bir haller oldu. Kullanmaya kullanmaya dil pas tutarken, parmaklar klavye de bir flamenko dansçısı edası ile bol bol dans etmekte.

Vapurdasın mesela, twitter'a at mesajı;
İnebolulu Haydar Paşa Vapuru'nda mendirek istikametinde ilerliyoruz . Her yer yosun. Küresel ısınma diz boyu

Yolda yürüyorsun wap bağlantılı cep telefonundan bağlan internete;
Yoldayım, ayağım taşa takıldı, topuğum kırıldı imdattt

Patrona kızdın;
İşteyim sinirden köpürüyorum yok mu beni sakinleştiren

Evdesin akşam yatmak üzeresin;
Süt içtim, dilim yandı

Sevgilinle kavga ettin;
Küstümm, küstümmm ( Mesaj elbet sahibini bulur)

Alışverişe gittin;
Kendime 2 don , 1 atlet, 1 çorap aldım. Çoraplarım yeşil

Diyee uzarr gider bu liste. Bu kadar on-line, bu kadar teşhirci ve bu kadar aleni olmaya gerek var mı sizce? Biraz gizem daha iyi olmaz mı?

4 Aralık 2009 Cuma

İNİŞLER SOL TARAFTAN

Metrobüs açıldı, yeni bir meslek icad oldu. İnişler sol taraftan beyler çığırtkanlığı.

Kelli felli koca bir adam, metrobüs durup yolcular perona indiklerinde bir koyun sürüsünü güder gibi bağırmaya başlıyor.

-İnişlerrr soll taraftan beylerrr, inişler sol taraftan beylerrr!

Aşağıda da başka bir adam metrobüs istasyonuna girmeye çalışanları hizaya sokuyor.

- Sol taraftan çık arkadaşımm! Sol taraftann! Boşuna mı koyduk zinciri. Evett sol taraftan çıkalım lütfen!!

Arada da bir zincir var şaka değil. İnsanlar sol taraftan çıkar gibi yapıp adamın görüş mesafesinden çıkınca atlayıveriyorlar öte tarafa. Zaten o kadar kalabalığa öyle bir iniş çıkış yeri ve peron yapmışlar ki hiç yapma daha iyi. İster sağdan , ister soldan, ister uçarak ilerle birilerini rahatsız etmeden yürümen mümkün değil. Şaka gibi bir hadise.

Ayrıca bize sağdan yürümenin doğru olduğu öğretildi yıllar boyu. TRT bu bilinci geliştirmek için bir şarkı besteleyip bangır bangır çalıyordu çocukluğumuzda.

Sağdan git , hep sağdan
Geçidin de sağından..

Anlaşılan o ki İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin taşeron firmalarının mühendisleri o döneme yetişemedikleri için iniş çıkışı soldan yapmışlar. Hadi bunu görmezden gelelim diyeceğim ama insanın kanına dokunan başka bir durum var.

Aptal mıyım ben de adamın biri bas bas bağırıyor arkamdan "Soldan in !", Soldan in! diye. Koyun muyum ben sırf işi bunu yapmak olan bir adama devlete ödediğim vergiler vasıtası ile maaş veriyorum. Adamlar hem bizi gerzek yerine koyuyor hem de maaşını ödetiyor.

Pes vallahi pes!

3 Aralık 2009 Perşembe

PERFORMANS PERFORMANS DEDİKLERİ


İlkokul 2. sınıfa giden kızımın proje ödevini yapmaya oturduk dün akşam her akşam olduğu gibi. Ben çocukluk yıllarımda bile bu kadar çok karton kesip yapıştırmamıştım. Dünkü konumuz MESLEKLER. Mesleklerin resimlerinin bulunduğu bir albüm hazırlamaktı görevimiz. Kitapta gazete ve dergilerden bulduğunuz resimler ile yapın diyor ama her normal evde 1 bilemedin 2 günlük gazete ve belki 1 dergi bulunur. Onlarda da bu resimler bulunur mu o ayrı bir uzmanlık alanı. Akşam 19.00da işten gelip de böyle bir ödevle karşılaşmak da ilginç bir deneyim . Ama serde geçen senenin tecrübesi var. Önceden ders kitapları karıştırılıp verilmesi muhtemel ödevler tahmin edilip konu ile ilgili resimler tarafımdan önceden tedarik ediliyor.

Yeni eğitim sistemi bir ilginç. Çocukla ailenin birlikte çalışmasını teşvik edecek birşeyler yaptırmayı hedeflemişler ama yine herzaman olduğu yüzlerine gözlerine bulaştırmışlar.

Performans ödevleri, proje ödevleri, aile ile birlikte öğrenelim ödevleri derken ev bir atölye. Bizler perişan, heryer uhu. Öğrenmeyelim aile ile , çocuk öğreniversin. Aile zaten biliyor. Ya da öğrenelim ama çocuk yapsın tüm bu ödevleri ben niye yapıyorum. Yapma dediğinizi duyar gibiyim ama na-mümkün. Çünkü öğretmenimiz her ödevi jilet gibi istiyor, anne elinden çıkmış gibi. Çocuk hatası barındırmayan proje ödevleri görmek istiyor. Durum böyle olunca da iş başa düşüyor kes-biç-yapıştır.

Birkaç kez kızıma yaptırıp gönderdim ama ara karneniz zayıf gelecek diye tehtit etti beni öğretmenimiz. Ba! ba! ba! karneyi bana verdiğini de itiraf etti sanki. Ama ben yine de azimliyim. Yarısını ben yapıyor isem yarısını da benim zillimaşa kızıma yaptırıyorum. Hem o öğreniyor, hem benim sıtkım daha az sıyrılmış oluyor.

Geçenlerde işten erken tüyüp bir alışveriş merkezinde gezintiye çıktım. Maksadım kendime ayıracak bir kaç saatlik bir zaman yaratmaktı. Bayram öncesi önce bindirilmiş sonra da indirilerek olağan fiyatına getirilmiş ve yüzde 70 indirim diye bize kakalanmaya çalışılan etiketlere bakar iken yanımda bir hatunun telefonla konuşmasına istemeen kulak misafiri oldum.

- Hımm , öğretmenin ne dedi bu işe?
- Gerekli malzemeleri aldın mı peki? Anlıyorum gelince konuşuruz ama ben yapmam kendin yapacaksın bu sefer..

Telefonu kapattı söylenmeye başladı.
-Performansına da...Projesine de...

Duyunca atladım bende hemen lapin gibi.

-Offff ,offf. Sormayın herkes aynı dertten muzdarip hanımefendi. Koskoca bir cumartesimi verdim ben o proje ödevlerinden bir tanesine.

Kadıncağız dert yanacak birini ararmış ki hemen içindeki sıkıntıyı kusuverdi beni şok eden sözleri ile:

- Performansına koyayım!! Proje ödevine de! Yapmayacağım kardeşim! Ben çalışan bir kadınım bütün gecemi kartonlar ile koklaşarak geçirmek istemiyorum. Yok planlarım arasında bu gece uhu ile teşvik-i mesai. Çocukların yapabileceği ödevler versinler ben alıcam sanki okuldan o diplomayı.

Ben tek kelime etmeden kadını dinliyorum ; " Şükür yarabbim benden beterleri varmış , kadın kayışı koparmış" diye düşünüyorum.

Eğitim sistemimizin çarpıklığı bir çalışan anneyi daha çarkında eritmiş diye hayıflanır iken kadın birden normale döndü;

- "Çok pardon size birşey danışacağım" diye tekrar başladı söze sanki benimle yeni konuşmaya başlıyormuş gibi.
- Şu üzerimdeki elbisenin üzerine bir hırka arıyorum. Sizce ne renk uygun olur?

Elbiseye uyabilecek bir iki alternatifi gösterdikten sonra yavaşça uzaklaştım kadının yanından, alışveriş merkezindeki kırtasiyeye uğrayıp akşamki ÖDEVİM! için karton ve yapıştırıcı almak üzere.