Hürriyet

29 Ocak 2010 Cuma

HAFTA SONUNA GİRİŞ


Bilgisayar kapatılır, masa güzelce toplanır ki pazartesi sabah gelindiğinde dağınık bulunmasın. Cüzdan, anahtarlık vs gibi malzemeler çantaya gelişigüzel atılır ki yolda lazım olduğunda ortaya çıkmasın.

Parfümden iki pıspıs hoop o da çantaya, allık tazelensin, rimel yenilensin. Küçük makyaj aynasından ruj kotrol edilsin.

Şapka takıldı, atkı sarıldı, eldivenler ellerde yerini buldu. Çanta omzaaa!
Herkese iyi hafta sonları dilekleri sunuldu. Patron yeni birşey daha istemeden sessizce ofisten sıvışıldı.

Çocuklar anneannede, ne yapmalı ne etmeli eğlenceli bir cuma geçirmeli?

Önce güzel bir yemek ; ince dilimli bir pizza ya da güzel soslu bir makarna belki de gelsin misss gibi kokan kebaplar.

Yemeğin üstüne güzel bir kahve Türk Kahvesi? Olmadı mı buyrun filtresi..

Kitapçı gezilmeli, sinemaya girilmeli, patlamış mısır yenmeli.

Bir haftanın yorgunluğu orada bırakılıp eve gidilmeli.

Tertemiz çarşaflarda, sabun kokulu mis gibi bir uyku...

İyi hafta sonları...

27 Ocak 2010 Çarşamba

KENDİ KENDİME


Çok şey bilmemek, sindirebileceğinden fazlasını öğrenmemek huzurdur.

Basit yaşamak özgürlüktür. Ne kadar basitleşirse yaşam, ruhunun ağırlığından o denli kurtulur insan.

Azaltabilirse ademoğlu hayattan beklentilerini, o denli mutlu hisseder kendini.

Yaşamı olduğu gibi kabullenmek, acılara dayanma gücü verir acıdan ezilen yüreklere.

Geç de olsa anladım ki, yaşamı sevmenin yolu, ölümü kabullenmekten geçiyor.

Herkesi sevmek değilmiş doğru ve erdemli olan, herkese adil davranabilmekmiş meğer.

Öfkeni saklamak yerine , doğru kişiye yöneltmekmiş dürüstlük.

Bir insanı önemsemek her istediğini yapmak değil, istemediğine hayır diyebilmekmiş.

Aslında her insan en çok kendini seviyor.

Ve herkes kendine yazılan rolü oynuyor...

21 Ocak 2010 Perşembe

BU SEFER SORULAR FENA YERDEN ÇIKTI

Sevgili BEDARDEMmimlemiş beni, sorular fena yerden.
Aşağıda Cevaplarım,

1)Dokunulmazlık konusunda ne düşünüyorsunuz?

Dokunulmazlık hakkına sahip olanların en çok dokunulması gereken kişiler olduğunu düşünüyorum ve bunu düşündüğümde hepsine üst üste 10 kere dokunasım geliyor.Nasılsa dokunulmazlığım var diye bir sürü halt yemişlerdir fazla üzerinde düşünmeye gerek yok. Anlayamadığım, aynı ülkenin vatandaşı olupta benim verdiğim oy ile beni temsil eden, bir nevi benim maaşlı temsilcim olan bir insana yediği haltları örtbas etmek için gözümüzün içine baka baka nasıl dokunulmazlık verildiği ve bizim bu konuda niye birşey yapamadığımızdır.

2)Seçim barajı kaldırılsın mı?

Bence kaldırılmalı. Engellemeler korkaklıktan doğar. Azınlıkları susturmaya çalışmak yerine, Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşamaktan gurur duyar hale getirirler ise baraja falan gerek kalmaz.

3) Adayların belirlenmesinde nasıl bir yol uygulansın?

Partiye para yağdıran ve çok parası olan aday yerine, kültürü bilgisi olan adaylarlar seçme yoluna gidilsin. Üniversiteye giriş için sınava tabi olurken, ülkenin yönetimine talip olanların bas parayı , listelere en üst sıralardan gir mantığı ile aday olması ülkenin acizliğini gözler önüne sermiyor da ne yapıyor?

4)Yargı bağımsızlığı senin için ne anlam taşıyor?

Bu kadar çok anlam ve kavram kargaşasının var olduğu bir ülkede anlamlar gerçekliğini yitiriyor. Yargı bağımsızlığı adaletin sağlanması ve vatandaşların adalete güvenmesi için en gerekli temel taşlardan biridir. Olmadığı yerde herkes kendi adaletini kendi sağlamaya çalışır. Çeteler, mafyalar türer, devlet-mafya ilişkileri oluşur vs. Bir yerden tanıdık geldi mi?

5)Gelelim benim soruma...
Bu devletin gerçek sahibi kim? Biz mi? Oylarımızla bizi temsil etsinler diye başa getirdiklerimiz mi? İstediğimiz gibi temsil ediliyor muyuz? Yoksa oyu verince kolumuzu da kaptırıyor muyuz? Arsız hırsız ev sahibini bastırdı mı yoksa?

mimlediklerim:
mgntwmn
nehircce
coşkun hürsel

20 Ocak 2010 Çarşamba

GÜNLERDEN ÇARŞAMBA

Gözümü zar zor açtığımda telefonun alarmı şirret komşumuzun tiz çığlığı gibi ötüyordu. Erteledim, 5 dakika sonra yine başladı ötmeye. Baktım kalkmaktan başka çare yok tek gözüm kapalı kalktım yataktan. Salonun penceresini sonuna kadar açıp buz gibi havayı içime çektim kendime gelirim diye nafile. Açık olan diğer gözüm de soğuktan kapandı. Önce TV'nin sonra ısıtıcının düğmesine dokundum. Isıtıcının düğmesine dokunurken duyduğum" İstanbul'da yoğun kar yağışı etkili oluyor" cümlesi gözlerimden birini açarken, muhabirin " Evet şimdi Çatalca'ya bağlanıyoruz" ananonsu ile yine kapandı. Çatalca nereee, İstanbul merkez nere, haber merkezlerinin bu kelime oyunları beni bir gün katil edecek.

Gözlerimi aça kapaya aça kapaya bir baktım ki iş yerine gelmişim. Çatılarda bir iki avuç kar, yerlerde zaten bir halt yok. Kar yağışı bir tatile sebebiyet vermeyecekse yağmasın kardeşim ne gerek var. Yağmur yeterli , hiç değilse bir tarafımız soğuktan uyuşmuyor yağmur yağdığında.

Ofise girdim bütün cinlerim tepemde ama belli etmeyeceğim ve uyumlu bir mesai arkadaşı olacağım ya , herkese sırıta sırıta " Günayydınnn" diyorum.

Arkadaşlardan biri imdadıma yetişti. Neyse ki uzun zamandır çalıştığımız için kendisiyle ciğerime kadar tanıyor beni. "Bozbekçim kasma sen, bugün çarşamba" dedi. İstediğin kadar somurtup oturabilirsin odanda biz üstümüze alınmayız.

Ohhh dedim,somurtuk yaşayabilirim bugün. Yalandan sırıtmama gerek yok. gevşedim. Herkesin pazartesi sendromu var, benim çarşamba. Şeytan kaçıyor içime çarşamba günleri. Bilmiyorum neden.

Ama bugün çarşamba, gelmeyin üstüme yakarım :)

15 Ocak 2010 Cuma

HESAPLAŞMA

Aralandı zihnimin kapıları. Geçmişe dair hatırlamak istediğim , istemediğim ne var ise hepsi saçıldı ortalığa. Nasılda korkmuştum hep bu günden, gelmemesi için neler yapmıştım, ertelemek için ne uğraş vermiştim ama beyhude.

Biliyordum kaçınılmaz zsonun günün birinde beni yakalayacağını, beynimin içinde ne var ne yok ise kusacağını.

Şimdi gelecekle barışık yaşayabilmek için, geçmişle hesaplaşma vakti!

12 Ocak 2010 Salı

ZIT ZIT KUTUPLAR

Ben kahveyi sütlü ve şekerli severim, O sade ve şekersiz.
Ben çayı ince belli bardakta içerim, O fincanda.
Ben fırından yeni çıkmış tazecik beyaz ekmek severim, O esmer ve kızarmış.
Siyah zeytin favorimdir, O ise yeşil zeytine bayılır.
Çıt dese birşeyler uyanırım, O uyumaz adeta ölür başında davul çal uyanmaz.
Bir yere geç kalmaktan nefret eder habire pimpiriklenirim, O rahat rahat hazırlanır beni deli eder.
Sıcak severim, O soğuk sever.
Denize girmeye bayılırım, O havuza.
Sabahları erken kalkarım ,O mümkünse hiç kalkmamayı tercih eder.
Ben sütlü tatlı yerim, O baklava şöbiyet.
Yürümeye bayılırım, O anasının karnından araba ile doğmuş gibidir.
Beni sabırsızlık kanser edecek, O'nun derviş gibi sabrı vardır.

Bu liste böyle uzar gider, ama biz birbirimize aşığız.
Gerçekten zıt kutuplar birbirini çekiyormuş şimdi inandım :)

11 Ocak 2010 Pazartesi

MİM MİM MİM

Derkanar beni mimlemiş.
Buyrunuz sorular ve cevaplarım :

1-2009'a girerken gözlerinizi kapatıp ne dilediniz? ne oldu?
2009'a girerken bebeğimin gece uykularının düzelmesini diledim. Sonuç hüsran oldu :) Hala geceleri zombiyiz..:)

2-2009'un en mutlu eden olayı nedir?
2009'da yaşadığım her olaydan ayrı ayrı keyifler çıkardım.Kafamda şimşekler çaktıran bir olay hatırlayamıyorum. Çok mu monotonum ne ?

3-2009'un en çok üzen olayı nedir?
Teyzemi bir trafik kazasında kaybedişimiz.

4-2009 sizce ne renkti?
2009 bence renk renkti, bir gökkuşağı gibi.

5-20092'u tek kelime ile anlatabilir misiniz?
Karmaşa

6-Yılbaşı hediyesi ne aldınız?
Özel günlerde (yılbaşı , sevgililer günü vs.) hediye almayı da vermeyi de pek sevmem. Mecburi hareketler gibi geliyor.

7-2010 yılı için ne dilediniz?
Sağlık ve huzur.

@Bedardem
@Nehircce

ve isteyen herkes, buyursun mim'e

GÜNEŞ IŞIĞI ÖDÜLÜ


Severek okuduğum bloggerlar arasında olan ve yazılarıma yaptığı yorumlar ile beni çok çok mutlu eden Derkenar beni ödüle layık görmüş. Ne kadar mutlu olduğumu ve gururlandığımı anlatacak kelime bulmak güç. Derkenar'a tekrar tekrar teşekkür ediyor ve bu ödülü

@Bedardem
@Nehircce
@mgntwmn
@Öykü
ve tüm bloggerlara gönderiyorum.

Tüm bloggerlar değerli vakitlerini ayırıp yazdıkları yazılar ile bu ödülü hak ediyorlar diye düşünüyorum.

Çok çok sevgiyle ...

8 Ocak 2010 Cuma

MEVSİMLER


Bütün bildiklerimizi unutma zamanı şimdi.
Küremiz mi ısınıyor, parfümlerimiz göğü mü deldi, kestiğimiz ağaçların ruhu hortladı da bizden intikam mı alıyor bilmiyorum.

Milli eğitime sesleniyorum coğrafya kitaplarını değiştirin ve güncelleyin lütfen. Çağdaş ve güncel bilgiler almak çocuklarımızın da hakkı değil mi?

Zira bir yılda 4 mevsim yok artık. Mevsimler takribi 3 'e düştü. O da zorlarsan 3. Bazı durumlarda 2 bile oluyor. E hal böyle iken ben çocuğuma 4. mevsimi anlatmakta zorlanıyorum kardeşim! Ocağın 8'i hava 18 derece!

Ayrıca denizler mavi falan değil . Yeni rengine uygun gösterilsin haritalarda.Çizik çizik gözüken bir çok dere ve çay da yok kurudu gitti. Çocuklar oyun oynuyor derelerin yataklarında. E madem öyle o dereler ve çaylar maziye saygı konseptinde mi gösteriliyor atlaslarda.

Akdeniz bölgesinin bitki örtüsü maki değil çünkü hepsi yandı. Akdeniz'in yeni bitki örtüsü 5 yıldızlı oteller. Bilgi bu doğrultuda güncellenebilir misal.

Pamukkaleyi karakule olarak değiştirebilirler örneğin, Tuz gölü biyolojik olarak öldü ruhuna fatiha, Akşehir gölü tamamen kurudu tez haritadan çıkarıla, bildiğimiz bütün bilgiler bir an önce unutula!

Vatana, millete geçmiş olsun...

7 Ocak 2010 Perşembe

SATIN ALMACI ABLA

Canım burnumda, tüm günün yorgunluğu üstüme yapışmış bir halde merdivenlerden ağır aksak çıkarken bir sonraki gün bir iş görüşmesi yapcağını söyleyince bizim aslankral tüm iyi niyetimle, “güzel bir kıyafet seçelim o halde birlikte” deyiverdim bende.

Hiç lafı sektirmeden cevapladı bizim aslankral “aaa evet ya satın almada ki hatun çok kokoşmuş zaten. Daha da dikkatli olmak lazım giyim konusunda.”

“Neyyyyyyy” diye bir ses çıkartıversim geldi Haneler’deki Yaban gibi ama 5 kere yutkundum. Burnumdan kıl aldırmam böyle durumlarda.

Sabah kıyafeti seçtik, kokular süründük, giyindik çıktık.

Akşam diyaloğu


-Bugün yaptığım görüşmeyi hiç sormuyorsun?
*Aaa evet doğru ya nasıl geçti? (İç sesim: Sorar mıyım be dün mıhladın beni merdivenlerde)
-Valla birsürü bıyıklı adamın yanından geçtim , bir baktım karşıda bir hatun. Ama bozbek firmanın imajı ile çok alakasız kadın
*Nesi varmış kadının ?( İç Sesim : Ha ha ha yanlış istihbarat almış şaşkın aslankral, kokoş süslü birşey bekliyordu pala bıyıklı teyze çıktı karşısına ohhh canıma değsin!)
- Bir görsen hatunu hani şu Las Vegas dizisinde bir kız vardı ya dudaklarını şişirtmişti .
* Şu Victoria Secret defilelerine çıkan mı? ( İç Sesim : Aman allahım yanlış değil istihbaratı az almış adam resmen. )
-Ya yok be aşkım o değil hani güzel olan
*Ne bileyim ben ya allah allahh, kadınların güzelliğine mi bakıyorum dizi izlerken( İç Sesim : Adam daha da güzelinden bahsediyor. Ayrıca üstü kapalı laf sokuşturmaya çalıştım anladın mı acaba çok merak ediyorum?)
- Kadın sarışın, şişirmiş dudakları, full makyaj, uzun boylu, poslu. Söylediğine göre firmanın modern yüzünü temsil ediyormuş,
*Yaaaa, eee sonuç? alabildin mi bari işi. (Soy ağacını çıkarsaydın bari. Kadın satın almacı mı, firmanın mankeni mi anlamadım ya neyse.)
- Numune götüreceğiz önümüzdeki hafta. O zaman belli olacak
* Hadi aşkım umarım olur, dua edicem senin için.( İç sesim : Neyyyyyyyy, bir hafta sonra bir görüşme daha mı? Bekle dua ederim, git başka yerden iş al , ne işin var elin victoria secret mankeni görünümlü satın almacısıyla)
- Sustun bozbek, bişey mi oldu?
* Eeee aşkım ya, senin de çenen düştü akşam akşam. Sus azcık şu diziyi izlicem
- Aman be! Senin de sağın soğun belli olmuyor yine bişeye bozuldun ama çıkar kokusu yakında !??

6 Ocak 2010 Çarşamba

ELİN ADAMI YEŞİLİ BOL BULUNCA....



Elin memleketlerinde adamlar neler ile uğraşıyor, biz hala dik laleleri - sök laleleri...

5 Ocak 2010 Salı

YENİ GÜN

Uzaklarda bir gemi, güvertesinde bir adam
Gökyüzüne sigarasının dumanı ile hasretini yazıyor
Ayakları toprağa hasret...

Sokak arası bir parkta, eli yüzü kir içinde bir çocuk
Elinde bir tahta parçası, özleminin resmini yapıyor
Pıt pıt çarpan yüreği , hiç gelmeyecek babasını bekliyor...

Kaldırımda elleri buruşuk, yüreği buzdan da donuk bir nine
Önünde satmaya çalıştığı mendiller, içinde acıdan kuleler
Evde ki sakat torununu düşünüyor...

Plaza katındaki ofisinde bir sekreter
Kocaman camından alabildiğine maviliğe bakıyor
Bulutlar umudunun yoldaşı
Gelecek güzel günleri düşlüyor...

Ağır ağır giden kırmızı bir kamyonun, sigara ve uykusuzluk kokulu şöförü
Gaza bastıkça basıyor
Yollarda geçen ömrüne küfrederek, bir sigara daha yakıyor...

Acil serviste bir doktor
Nöbetini bitirmenin sevinci,
Akşam kurtaramadığı kadının kederi ile
Arabasına biniyor...

Dünya yeni bir güne başlıyor...

4 Ocak 2010 Pazartesi

KIZ KULESİ KAYBOLMUŞ YERİNİ BİLEN VAR MI?


1 Ocak 2010 itibari ile resmen Avrupa'nın Kültür Başkenti'yiz artık. Bir şenim, bir neşeliyim, bir gururluyum sorma. Şehrimle gurur duyuyorum, koltuklarım kabarıyor. Hani istesinler verdiğim verginin 3 katını vericem öyle bir gaza geldim.

Şehrimin kaldırımı olmayan sokaklarından kültür akacak . Sokak ressamları; olmayan logar kapaklarını resimleyecek logarların üstüne, itfaiye - ambulans giremeyen sokaklara tiyatrolar kurulacak. Belki taşan derelerin üstünde de bir atraksyon gerçekleştirirler. E ne de olsa aldıkların paraların bir kısmını harcamaları lazım değil mi? Hepsi cukka cebe olmaz!

Şu reklamlar neyi sembolize ediyor onu da bir anlatsan çıksa daha da bir bilinçli şehirli olacağım. Kültür başkenti teması iyice ruhuma işleyecek.

Denizin ortasında bir Galata Kulesi.Şunu mu demek istiyor?

- Ey saf İstanbullu. Yıllar yılı kaşıkla verdiğimizi kepçe ile geri aldık. Geçim telaşından oturduğun o küflü bodrum katından kafanı bile çıkaramadın ve Galata Kulesi'nin nerde olduğunu bile bilmiyorsun! Şimdi çık evinden ve şehrinin güzelliklerini keşfet. Bak Avrupa Kültür Başkenti olduk.

Ya da şöyle mi :
- Ey parası cebine sığmayıp da orasına burasına tıkıştıran, çorap almak için Milanolara giden ehl-i keyf İstanbullu. Eyfel Kulesini sorsak kaç parça demirden yapıldığını bile söylersin. Ama Galata Kulesi'nin yerini bilmiyorsun! Çık biraz , dolaş, kendi ülkenin esnafını kalkındır, halkın arasına karış, şehrinin tarihi yerlerini gez.

Yoksa maksat İstanbul'a yabancı ziyaretçi mi çekmek? İyi de elin ecnebisi gelip de Marmara Denizi ortasında Galata Kulesi aramaya kalkar ise kim olacak bunun sorumlusu?

Cevap istiyorum , bu reklam neyi anlatıyor? Ne de olsa ajansın parasını bizim vergilerimizden vermediler mi? Dolayısı ile cevap aramak hakkımız değil mi?

PS : Bu arada İstanbul ile aynı zamanda Avrupa Kültür Başkenti olan Macaristan Pecs ve Almanya'nın Essen şehirlerinde neler oluyor çok merak ediyorum?
Bir de başkent dediğin şey 1 tane olmaz mı? Yoksa ben mi yanlış biliyorum?