Hürriyet

31 Temmuz 2011 Pazar

2 GÜNDÜR NE YEDİM? NE İÇTİM

29 Temmuz'da

Sabah : Bir kase müsli ( bol sütlü- fakat bir kasee müsli beni neylesin mümkün değil kesmez) yanına 1 muz,
sonrasında bol bol şekersiz çay

Öğlen : Mercimekli kabak ya da kabaklı mercimek her ne derseniz ismine..( Bildiğiniz kabak yemeği pişirirken , içine haşlanmış mercimek atıyorsunuz- Malatyalı bir arkadaşımın tarifi) Bir kase yoğurt- 3 çatal makarna ( Kızım yaptığı için hayır diyemedim, sarmısaklı yoğurt yerine - soğanlı ve naneli yoğurt sosu yapmış hanımefendi , sosa her ne kadar önyargı ile yaklaştısam da hiç de fena değildi açıkçası)

Akşam : Kızarmış tavuk, salata, ayran

Gün içinde : Bol su, canım istedikçe meyve, biraz badem ve yaban mesini


30 Temmuz'da

Sabah : Naz'ı piyano kursuna yetiştirmek için ayak üstü sokakta kahvaltı..Kızlara tost bana meyve..Even çıkmadan ağzıma büyük bir porsiyon dil peyniri atmıştım ama..Öğlene kadar beni idare etti..Naz dersteyken ben ılık limonlu ballı su içtim kursun kantininde. Gözümün önünden sıcacık poğaçalar geçmiyor da değildi hani.Ama tuttum kendimi..

Öğlen : Yine o mecimekli kabak yemeğini yedim . O kadar çok yapmışım ki bitmek bilmiyor. Kızlar da bana eşlik edince azaldı biraz. Yanına  da 2 kase yoğurt

Akşam : Kabus gibi! Yine mercimekli kabak ama sonunda bitti. Sanırım uzunca bir süre kabak ve mercimek görmek istemiyorum. Yanına bol salata ve yoğurt yedim. Pazardan aldığım kuzukulakları salatama çok hoş bir tat vermişti. Hafif sarmısak aromalı sızma zeytinyağım ile tam tetematiyle ağzıma layıktı. ( Taze sarmısakları ayıklayıp bir kavanoza doldurdum , üstüne sızma zeytinyağı döktüm. Bir kaç gün durunca yağın aroması mükemmel oldu, hem de sarmısaklar bozulmuyor)

Aralarda : Kayısı, kırmızı erik, çay, su, ayran

31 Temmuz

Sabah : Bu sabah pazar olmasından dolayı harika bir kahvaltı ile ödüllendirecektim kendimi . Çiçek ekmeğin 1 çiçeğini yiyecektim. Yumurtalar çeşit çeşit peynirler vs. Fakat dün akşam aldığım bir ağrı kesici ağır gelince, öyle bir mide bulantısı ile uyandım ki; siyah zeytin, domates, bir parça kızarmış ekmek ve bol çayla kapattım kahvaltıyı...

Şimdilik bu kadar..Farkettim ki kızlar da benimle birlikte anne bu yararlı mı ?bunun içinde ne var ? içinfarkındalıklarını arttırmaya başladılar..

Sevgiyle

28 Temmuz 2011 Perşembe

YENİ YENİ YEPYENİ

Yeni bir beslenme sistemine geçtim yaklaşık 1 aydır.. Vermem gereken 3-4 kg fazlam vardı, verdim..

En önemlisi, artık kendimi yorgun, şişkin ve bitkin hissetmiyorum.

Ne mi yapıyorum? Ne mi yiyiyorum?

Aslında çok büyük birşey değil..Karbonhidratı çıkardım hayatımdan.Karbonhidratı çıkartım  derken 0 karbonhidratla yaşıyorum gibi algılanmasın çünkü insan sağlığı açısından bu oldukça zararlı. Kötü karbonhidrat tüketmiyorum sadece. Yani ekmek, makarna, unlu mamuller, pilav,şekerli gıdalar, şeker, işlenmiş gıdalar, işlenmiş içecekler, transyağ ve transyağ içeren ürünler( margarin) vb..

Ne yiyorum?

Bol bol süt ve süt ürünleri, yumurta, et, sebze, ayran, su, soda, meyve, salata, balık, tavuk, nadiren bulgur, mercimek, çorba zeytinyağı, tereyağ vs.

Bugün Ne Yedim..

Sabah : Peynirli ve maynonozlu omlet ( 2 yumurtadan, tereyağı ile yapılmış)
            Domates, salatalık, kapya biber, yeşil zeytin, yağsız kızartılmış hellim peyniri ( 3 parça)

Ara    : 1 bardak ayran,

Öğle  : Tarhana çorbası, bir kase yoğurt, dolu bir tabak taze fasulye( zeytinyağı pişirildikten son
ra eklenmiş)

Akşam menümde ise, yine bir kase tarhana çorbası ızgara somon ve haşlanmış sebze var.

Akşam yemeğinden sonra şekersiz Türk Kahvesi, ilerleyen saatlerde dondurma ( bu bir kaçamak ama yapmadan duramıyorum bu kaçamağı)..

Gün içinde bol  bol su, şekersiz çay, bitki çayları, arada ağzıma attığım fındık, badem, yaban mersini, serinlemek için yediğim meyveleri de unutmamak gerek sanırım.

Hergün yediklerimi yazıcam, beni yönlendirebilecek kişilerin yorumlarını bekliyorum :)

YANDIK, YANIYORUZ,YANACAĞIZ

Kavruluyor etraf...2 gün önce Mecidiyeköy Meydan'daki gösterge 44 dereceyi bağırıyordu basbas..Biz elimizdeki şişe suları kafamızdan aşağı boca ederecek eve atmaya çalışıyorduk kendimizi..

Bir sokak temizlik görevlisi gördüm, küçük bir büfede ekmek satmaya çalışan bir teyze gördüm, arabalara su satan ufak bir çocuk gördüm, bir simitçi gördüm, bir fırıncı, bir inşaat işçisi, bir tartcı amca, kimlikleri pvc kaplayan bir delikanlı, çiçekçi, mısırcı, dönerci..Farkettiklerim bu kadar , bir o kadar da farketmediğim vardır.

Hayat ne zor, hele bu sıcaklar onlar için ne kadar daha zor..Allah yardımcıları olsun..

18 Temmuz 2011 Pazartesi

ON ÜÇ

13 tane genç. 13 tane evlat. 13 tane sevgili. 13 tane can. 13 tane arkadaş. 13 tane insan. 13 büyük yürek. 13 tane hayal. 13 tane gelecek. 13 tane sevgi. 13 tane aşk. 13 tane baba. 13 tane koca. 13 tane komşu. 13 tane vesikalık resim. 13 çift ayak, el, göz, kulak. 13 nefes.

Yangından mı? İhmal mi? Siz yapmadınız mı?

Haydi ordan kafa karıştırmayın! O dalyan gibi delikanlılar oraya piknik yapmaya gitmedi. Piknik ateşinden çıkan yangından ölmedi! Silahla oynarken birbirini vurmadı!

Askerin morali mi bozuk? Yorgun mu?

Bu nasıl bir açıklamadır. Bu bir partinin genel başkanına yakışır mı? Biz ki ordumuzla heryerde övünürken, biz ki onları yüceltirken ne moral bozukluğu. Bu üçbeş çapulcuya yeşil ışık yakmak değil midir? Bu koskaca şanlı ordumuza büyük hakaret değil midir? Bu o üçbeş çapulcuya yüz vermek , onları yüceltmek değil midir?

Senelerdir sürüyor bu mücadele. Artık herkes neyin ne olduğunu çok iyi biliyor.

Artık eşkiya içimizde, büyük tehlike!

OLSA

Ege'nin bir köyünde evim olsa.. Verandasında rahat bir divanı, bahçesinde kocaman incir ağacı. Dutlara çocuklar dadansa, hortumla bahçeyi sularken kendimizi tatlı bir su oyununun içinde bulsak.

Samimi teyzelerin samimi kahkahaları ve öğütleriyle dolsa kulaklarım. Cep telefonu hiç çekmese mesela, kapıdan sütçü yoğurtçu geçse..

Sıcak günler , sıcak sohbetler ve serin ev yapımı şerbetlerle renklense.. İstanbul'dan misafirlerim gelse, telaş- heyecan yapsam, kuş uçmaz kervan geçmez bir koyda maviliklere kulaç atsam...

Tozdan kirlense ayaklarım, çocuklar sokaklarda koştırmaktan yorulsa, sessizce ve mutlu olarak yorgunluktan sızsa, dudaklarının kenarında tatlı bir tebessüm olsa, sivrisinekler için cibinlik yapsak, cırcırböceklerinin sesinden uyuyamasak..

Herşey öyle doğal , öyle kendi ritminde aksa ki sinir stres bir yere yetişme telaşı olmasa. Akışa bıraksak kendimizi, özümüz gibi, kendimiz gibi, doğamız gibi olsak...

13 Temmuz 2011 Çarşamba

BRE AVANAK

Eyyy bre gafil BOZBEK. Bre densiz, bre ahmak bre yurdum sisteminin hala tersten işlediğini akıl edemeyecek kadar avanak.

Bakırköy , Şirinevler'e yakın diye o İŞKUR'a bağlı olduğunu sanıp kontrol etmeden gidersen, tuzluk gibi kalırsın kapı önünde.

Meğer Bakırköy, Beyoğlu İŞKUR'a bağlıymış, o da Beyoğlu'nda değil Tophane'de imiş zaten..

Ayrıca herhangi bir İŞKUR'a gitsem de oluyormuş, boşuna dolanmışım avare gibi sokaklarda güneşin altında..

10 Temmuz 2011 Pazar

EV HAYATI-VOLUME 2 ( TELEVİZYONLAR)

Çalışırken en çok özldiğim de televizyon izlemekti. Elime kahvemi alıp uzun uzun bir sonraki günü düşünmeden tv izlemek fantazi gibiydi benim için.

Evde olunca malum, tv karşında duruyor ve yapacağın işlerin bir çoğu ertelenebilir olduğundan vakit bir hayli bol.  Gerçi evde çoluk çocuk bağırtısından hayal ettiğim şekilde izlemem pek mümkün olmasa da yine de uzunca bir süre ( bana öyle geldi) yaptım bu tv izleme molalarını.

Kahvaltıdan sonra masayı olduğu gibi bıraktım hatta. Yayıldım tv karşısına, o program senin bu program benim dolandım durdum. Elimde ince belli, bardak bardak çay keyfi yaptım. ( Ben 20 li yaşlarıma kadar 1 bardaktan fazla içmezdim ama şimdi içmessem bardak bardak başım ağrıyor- gittikçe anneme benziyorum-yaşlanıyorum sanırım)

Tv izledin de ne oldu diye soranlar..Karar verdim ki bizim memleketin insanları çıldırmış..Kesen, biçen, doğrayan, evinden kaçan, yan komşuyla işi pişirip bu ahlaksızlığa kocasını bile ortak eden bir de televizyonda bunların ortalığa dökülüp saçılmasından hiç çekinmeyen..

Programlarda kendine koca arayan 20'lik kızlar..Hadi 50 üstünü bir nebze de olsa anlayabiliyorum ( anlamak için kendimi zorluyorum-yanlızlık zor iş hele ki yaşlıyken) ama o 20'lik tazelere aklım hiç ermiyor.

Yahu bunların ana babaları mı yok yoksa bizimkiler mi çok tutucu? Ben böyle birşey yapsaydım bizimkiler beni kapı önüne koyardı diye düşünüyorum..

Yemekteyiz de birbirinden çeşni insanlar.. Yahu bu insanlar gerçek mi? Üstüne gecelik geçirip şıklık yarışına girenler üstüne bir de o kadar hakaret işitip pişmiş kelle gibi sırıtmayı becerenler.

Dizilerde bir sürü ensest, tecavüz, taciz..

Ben iyi  ki televizyon izlemiyormuşum dedirtti bana tüm bu gördüklerim. Kendime evin içinde oyalanacak yeni şeyler bulup derhal elimi ayağımı çektim bu tv işlerinden. Zira memleket çıldırmış, insanlar benim bıraktığım gibi değil...

6 Temmuz 2011 Çarşamba

EV HAYATI -VOLUME 1

Çalışan bir anne ve eş olmaktan yarı çalışan olmaya geçeli pek olmadı..

Bir sürü okuyamadığım kitabı satın aldım, filmlerle doldurdum evi. Okuyacağım seyredeceğim, yazacağım düşüncesiyle..

Ama genlerim mi baskın çıktı bilmiyorum anam gibi kendimi temizliğe verdim bir anda. Canım çıkarcasına temizledim temizledim. Temizledim ama bir türlü temiz gelmedi. ( Hala da gelmiyor). Tüller perdeler yıkandı, beğenmedim bir daha yıkadım, beğenmedim bir daha..En sonunda tansiyonum fırladı hayatımda ilk defa. 17-12 oldu, pes ettim.

Kızım bütün arkadaşlarını eve topladı, geçen onca senenin acısını çıkarırcasına. Evde partiler , davetler.. Anne evde ya..

Arkadaşlarım, komşularım bana bir rağbet bir rağbet.. Çaya kahveye çağıran, gelen giden. Hoşuma gitmedi değil doğrusu.

Ama hala bir düzen oturtmadı..Kitaplarımı okuyamadım, filmlerimi seyredemedim, istediğim el uğraşlarıma başlayamadım vs vs vs..

Bu hafta başlayacağım diye söz verdim, hadi hayırlısı

Sevgiyle

4 Temmuz 2011 Pazartesi

UZUN BİR ARADAN SONRA

Uzun bir aradan sonra merhaba..

Baktım da bir ay olmuş yazmayalı, bir ay olmuş yazacaklarımı biriktireli, unutalı, sonra tekrar hatırlayalı..

Bir sürü anı biriktirdim , biriktirdiklerimi yitirdim. Anladım ki insan zihni unutuyor, akıldaki kelimeler usulca uçup gidiyor. Yazmayı çok sevmeme rağmen başucunda kağıt kalemle yaşayan biri olamadım hiçbir zaman. Oysa ki herzaman çok özendim kafasında uçuşan kelimeleri aceleyle not edenlere. Elinde fotoğraf makinası hayatın peşinden koşup saniyeleri kayda alabilenlere.

Farkettim ki hep acele yaşadım ben. Hep acelem vardı. Hep birşeylere , biryerlere, birilerine yetişmek, yetmek, zamanımı bölüştürmek zorundaydım.

Uykularım bile bölük pörçük, sabah çalacak alarmı kaçırma korkusuyla tedirgindi. Yumuşacık yastığım diken gibi geldi çoğu zaman, keyifli olması gereken kahvaltılar ayaüstü atıştırmalık, öğle yemeği saatleri bilgisayar karşısında işten ödünç alınmış vakitlerdi.

En çok sevdiğim filmi bile izlerken geceleri uyumamak için efor sarfettiğim oluyordu, tam kitabıma kaptırmışken kendimi yarın sabah erken kalkacağım telaşıyla uyumaya zorladım kendimi bir çok gece. Zorladıkça uyuyamadım, uyuyamadıkça yorgun kalktım, yorgun kalktıkça sinirli bir canavara dönüştüm.

Ne kendine yetişebilen, ne başkalarına yetebilen, herşeyi bölük pörçük , herşeyi yarım yamalak olan, yarım keyiflerden ortalama zevkler çıkartmaya çalışan bir ben.

Şimdiye kadar para telaşı, taksit derdi vs derken ne işten vazgeçebildim, ne isteklerimden. Ne işten keyif alabildim, ne de yaptıklarımdan.

Radikal bir karar verdim ve yeni bir hayata adım attım artık.. Esnek zamanlı çalışıyorum.. Kah evimden çok işim olursa ofisimden. İşler aksamadığı sürece kafama göre açıkçası. Bir nevi yarı ücretli izin belki ücretsiz.

Bir de böyle deneyeceğim hayatı, anne olmayı, eş olmayı, kendimi yaşamayı..

Bir de böyle yazacağım yazılarımı.

Sevgiyle