Hürriyet

24 Haziran 2010 Perşembe

HAYAT VE TREN

Senelik izne çıkıyorum bu Cuma. Aldığımız tatsız haberlerden sonra hiç de içimden gelmese de mecburi bir tatile gideceğiz. Tüm planlar önceden yapıldı, parası ödendi. Herşeyden daha önemlisi bizim ufaklıklar; çantaları omuzlarında, mayoları içlerinde yaşıyorlar neredeyse günlerdir. Maksat onları sevindirmek de olsa yine de aklımı burada bırakıp gideceğim.

Büyükler hep derler " Hayat devam ediyor". Gerçekten de ne olursa olsun hayat hiç hız kesmeden akıp gidiyor. Hayat sanki bir tren durmadan hareket halinde. Sen zamanın bir noktasında atlayıp içine bir yerden bir yere gidiyorsun.Arada ufak bir mola vermek istesen bile o aynı hızla devam ediyor yoluna. Yolculuğuna ara versen bile bir durakta, hoop tekrar içine atlıyorsun nereye gittiğini pek hesaplamaya vaktin olmadan. Raylar nereye doğru döşenmiş ise, sen de oraya .. Bazen gidiş hattan kurtulmak uğruna ufak çabalar oluyor , trenin imdat düğmesine basıyorsun ve şanslıysan ilk istasyonda iniyorsun. Ama arkadan gelen başka bir trene atlamak zorundasın yine. Yoksa durduğun yerde beklemek olmaz düzene aykırı. Yeni gelen tren yemyeşil bir yolculuk mu sunar sana, sarp vadiler de sarsar mı, yoksa önüne çıkan minicik bir taş yüzünden yoldan mı çıkar bilinmez.

Tren ya da trenler hiç durmadan hareket ediyor. Sen de birinden bir diğerine..

Hayat durmadan devam ediyor..

21 Haziran 2010 Pazartesi

HERŞEY BİZİM İÇİN

Gözümde uyku, yüreğimde tarifi imkansız bir acı. Herşey anlamını yitiriverdi bir anda. Duyduk ki ailemizin can kızının, abimin biricik aşkının vücudu sinsi bir hastalığa açmış kapılarını. Duyduk ki meşakatli bir yol varmış artık önümüzde. Anladık ki uzaktan başka, birebir yaşayınca başka bir şeymiş bu .

Ve karar verdik ki; biz kapılarımızı kapadık umutsuzluklara. Ve karar verdik ki hep birlikte yeneceğiz bu hastalığı, kapı dışarı edeceğiz bu davetsiz misafiri. Ben ablamsız, abim aşkısız, miniğimiz annesiz kalmayacak.
Annem yine gelinine bir kızacak bin sevecek, babam her geldiklerinde masaya en sevdiklerini getirecek.

Binbir umutlarla taşındıkları evin havuzu başında iyileşme partisi vereceğiz. Belki seneye yaz gireceğiz o havuza ilk kez ama biliyorum er ya da geç gireceğiz. Varsın hayatımızdan bir kaç sene kaybedelim, bir kaç sene geriden gelelim.

Biliyorum, biz bu hastalığı yeneceğiz...

Herşey bizim için, ailece el ele verip kötüyü iyiye çevireceğiz.

Saçlarımız dökülecek, fazla kilolar gidecek, beslenmemize dikkat edeceğiz.

Biz bu hastalığı yeneceğiz...

17 Haziran 2010 Perşembe

MAĞAZA AÇILIŞLARI VE SEMAZENLER



Uzun uzun bilimsel bir şeklide Sema Töreninin ne olduğunu anlatmak değil niyetim. Herkes bilir ki Mevlevilikte bir zikir törenidir Sema. Her hareketin, her duruşun, her dönüşün ve her safhasının ayrı bir anlamı vardır Allah'ı anmak ve ona daha çok yaklaşmak adına. Öyle eğlence olsun diye yapılmaz Sema Töreni.Tasavvufi, manevi, ibadetsel bir yönü vardır. Ritüelleri vardır. Ruhu vardır.



Semazenlerin üzerlerindeki kıyafetlerin her biri ayrı bir manadadır.
İlahi aşk işidir tasavvuf. Döne döne yananlardır semazenler. Haktan alıp , halka dağıtanlardır herkesin bildiği en basit manada.

Anlamlandıramadığım, gereksiz ve saygısızca bulduğum bir tavır var uzun zamandır.
Nerede bir mağaza açılışı orada bir semazen. Bir rock konseri, sanatçının arkasında dönen bir kadın semazen. Ertesi gün sanki uzaya çıkmışız gibi gazetelerde çarşaf çarşaf haberler. " Türkiye'nin modern yüzü" " Çağdaşlığın geldiği en son nokta" diye.
"Sen önce yerlere türkürmemeyi öğren" diyesi geliyor insanın ama bu ayrı bir post konusu.

Modernlik uğruna bazı değerlerin ve ritüellerin özünün bozulmamasından yanaydım hep. Bu fikrimi de ölene kadar savunacağım. İsterlerse gerici desinler. Modern olmak adına sahip olduğumuz manevi değerlerimizi öylesine basitleştirdik, öylesine ayaklar altına aldık ki yıllardır , bir de başkalarının bizim örfümüze adetimize saygı duymasını bekliyoruz.

Sen semazeni rock konserinde dansçı gibi çıkartırsan elin adamı da bunu bir dans gösterisi zanneder. Ya da manken gibi mağazanın önünde dizersen semazenleri elin adamı bunu bir şov olarak görür.

Maksat Mevlevilik Kültürünü, Mevlana'yı yurtdışında tanıtmak ise ( pek de gerek yok bizden daha iyi bildiklerine eminim) bu izlenilen yolun hiç de şık ve saygılıca olduğunu zannetmiyorum.

Yok maksat hakkatten şov yapmak , dikkat çekmek ise, biz "yeni ile eskiyi buluşturuyoruz Rock ve Mevlana yanyana ohh ne de güzel modern ülkeyiz" , "mağaza açılışına Semazen getirecek kadar ileri görüşlüyüz" mesajı vermek ise, tüm bu yapılanların bana verdiği tek bir mesaj var. Biz siyahla beyazı , armudun sapıyla üzümün çöpünü karıştıran hala neyi nerede yaparsak doğru ve şık olurun idrakına gelememiş batı özentisi ile doğu kültürünün arasında sıkışmış kalmış ve ne yapacağını şaşırmış bir milletiz.

Tez zamanda kafa karışıklığımızın gitmesi temennisi ile...

16 Haziran 2010 Çarşamba

TATİL BENİ ÇAĞIRIYOR

Senelik iznimin bir kısmını kullanmama sayılı günler kaldı. Her sene olduğu gibi bu sene de iznimi kavga dövüş aldım. Daha doğrusu yöneticilerime göre almadım hala bana göre çoktan bedenim burda ruhum tatilde.

Her sene niye böyle olur , yasaların hak olarak bize verdiği bu izinler neden patronlar tarafından yok edilmeye çalışılır hiç anlamam. Bir şeyler hala kötü ülkemizde, çalışana emeğe hala saygı değer yok. Düzelecek umudu ile gelecek nesilleri yetiştiriyoruz umarım düzelir.

Bu sene ruhumun da bedenimin de diğer senelerden daha fazla ihtiyacı var tatile.

Önce serin sularda kulaç atmalıyım



Sonra kumsalda bir mola



Kitaplara gömülmeli



Buuzzz gibi limonatayı hüüpletmeli



Ağaçların arasına hamak kurmalıyım



Tatil beni çağırıyor!

15 Haziran 2010 Salı

BİLMEM Kİ NEDEN?



Her bahar; çantamı sırtıma takıp yollara çıkma isteği düşer içime

Yağmurdan sonraki her toprak kokusunda; yitirdiklerimi anımsarım

Yaz akşamlarında; babamın kokusu gelir burnuma

Öğle sıcağı; anne kucağıdır benim için

Deniz sonrası demek; domates-peynir-ekmek

Uzak yollar; hep abime çıkar

Yağmurlu bir gün; sevgilimin sıcacık elidir

Tavan arası kokar çocukluğum

Sabah ezanı; dedem ve sandalı

Bahçede ki hanımeli kokusu; anneannem

Bilmem ki neden?

4 Haziran 2010 Cuma

ÖZGÜR VE MAVİ



Çığlıklar korkudan değil sevinçten..

Attı kendini sulara çocuk
Bağırdı avaz avaz özgürlük diye!

3 Haziran 2010 Perşembe

YAŞATAN AYRINTILAR

* Sabahları kızarmış ekmek kokusu,
* Öğle uykusu,
* Cingöz bir çocuk bakışı
* Sabun kokulu bir yastığa baş koymak
* Akşamları ses seda kesilince ince belli bardakta sevgili ile içilen demli bir çay
* İşe gitmek telaşı ile uyandığında birden cumartesi olduğunu farketmek
* Sabah çalan alarmı 10 dk ertelemek ve uyunan o 10 dk lık tatlı ve kıymetli uyku
* Uzun zamandır giymediğin ceketinin cebinde para bulmak
* Sabaha karşı buz kesmiş uyandığında battaniyeyi üzerine çekip yeniden ılık bir uykuya dalmak
* Rüyanın en güzel yerinde uyanıp , tekrar uyuduğunda kaldığın yerden devam etmek
* Bebeklerinin mis kokulu gıdıları, minicik ayakları
* Camın önündeki fesleğeni her suladığında sana hediye ettiği kokusu
* Kesekağıdının dibinde kalmış bir avuç simit susamı
* Yorucu geçen bir iş günü sonunda uzun uzun aldığın duş
* Senelik izin hayali
* Takvimden gelecek senenin tatillerini kontrol etmek


diye uzar gider bu liste.. Eklemek isteyen buyursun..

Bed@ardem yorum yazmak istemiş ama bir iki engele takılmış
aşağıdakiler onun listeye ekledikleri ;

* Gardrobu açtığında etiketi çıkarılmamış yeni bir kıyafet bulmak
* Kafanı işten kaldırdıığnda mesai saatinin bitmiş olduğunu görmek