Hürriyet

30 Aralık 2011 Cuma

CÜMLE ( CİK)

Giden gitti.. Ben kendime kaldım...

OLDUĞU KADAR

Yeni yıldan bir dileğim bir isteğim yok gayrı.

Yıllardır her giden yılı günah keçisi ilan ettik, astık , yargıladık, kışkışladık, hadi bitsin de kurtulalım dedik, bütün günahlarımızı, gözyaşlarımızı, savaşları, açlıkları, adaletsizlikleri ona yükledik. Aşk acısını bile yeni yıl gelince geçer sandık. Eski yılı bir kalemde sildik çöpe attık.

Yeni gelen yılı bin türlü şaşaayla karşıladık, adaklar adadık uğruna, dilekle tuttuk, istek listeleri yaptık, manalar yükledik taşıyabileceğinden fazla.

Ne oldu? O da eskimedi mi? Eski yılların yanında çöpte ve pişmanlıkların yanında yerini almadı mı?
Listelerimiz aynen en yeni yıla devretmedi mi?
Kafa aynı kafa, dünya aynı dünya kalmadı mı?

Dünyanın devr-i alemi tamamlanmıyor ki hiç, eskisi yenisi olsun..
Dönüp duruyor o bitmek bilmez bir şekilde.
Niye dönüyor, ne kovalıyor, ne zaman yorulup da duracak bilemiyoruz.
Dünya ve güneşin kaçıp kovalamaca oyunu yıl dediğimiz.
Yaşadığımız hayat da payımıza düşenimiz.

Ne demiş Şems-i Tebirizi

Olduğu kadar, olmadığı kader..

Yeni yıl falan anlamam ben, bana yeni bir ben lazım..

28 Aralık 2011 Çarşamba

MUTLUSUN SEN MUTLU KAL

Yeniyıla girerken oldukça hoş bir mim oldu bu. Öncelikle deeptone sevgiler, selamlar diyorum ve konumuza geçiyorum..

Konumuz çok hoş. Eminnim hiçbirimizin oturup uzun uzun üzerinde kafa yormadığı bir konu..

Kendi dışımızdaki insanları nasıl mutlu ederiz? Karşımızdakini mutlu etmenin 10 yolu.

10 tane madde yazıp, 10 kişiyi mimleyeceğiz. Böylece empati yapmış ve bir mutluluk zinciri yaratmış olacağız  ve umuyorum ki etrafımızdakiler de bundan faydalanacak..

- Gülümsemek! Gülümsmek basit gibi görünsed ciddi bir iş ve sorumluluktur. Gülümsemenin önemine varmış kişiler karşısındakini mutlu etmenin ilk adımını atmış demektir. Gülümseyin arkadaşlar..Bayanlar kırışcaksınız diye , erkekler madara olacaksınız diye korkmayın...Gülümseyin!

- Dokunmak, tensel temas..Yeni doğan bir bebek için bile en önemli şeylerden biridir tensel temas. Büyüdükçe bu ihtiyacımız artar çünkü tensel temas gittikçe kesilir. O yüzden dokunun sevdiğinize.
Sevgilinizi öpün, evladınız yanağından makas alın, arkadaşınıza sarılın. Korkmayın veba bulaşmaz.

- Hatırlamak! Size söylenen ayrıntıları hatırlamak karşınızdaki kişiyi önemsediğinizin bir göstergesidir ve önemsendiğini hisseden kişi mutlu olur.

- Ayrıntılara dikkat etmek..Üniversitede işletme öğretmenimiz uygarlık nedir diye tek bir soru sormuştu vizede. Cevabı da tekti " Uygarlık ayrıntıda gizlidir" Değiştirip " mutluluk ayrıntıda gizlidir" yapmak istiyorum bu cümleyi. Detaylara dikkat etmek zor değil, hele mutlu etmek istediğiniz birileri varsa.

- Şevkat! Sadece kadınların ihtiyacı var sanılır ama bütün ademoğlu özünde şevkat arar. Şevkatli ve şehvetli olun.

- Hislerinizi söylemekten kaçınmayın. Annenize, çocuğunuza, kocanıza, sevgilinize, arkadaşınıza onların sizin hayatınızdaki önemini sıklıkla ve farklı şekillerde hatırlatın. Derdiniz varsa çözüm yollarını birlikte arayın. Hayatınızda emekleri olduğunu bilmek onları özel hissettirecektir.

- Eğlenceli ve şaşırtıcı olmak..Karşınızdakini eğlendirin. Siz de kendinizi bu eğlencenin içine katın. Sevdikleriniz mutlu oldukça daha çok eğlenecek, eğlendikçe daha çok mutlu edeceksiniz.

- Mutlu etmeyi gerçekten isteyin. Çünkü tüm bunları istemeden yapmanız bir felakete neden olabilir.
Mutlu olmayı isteyin çünkü etrafınızda ne kadar çok mutlu insan varsa hayat o kadar güzelleşecektir.

Hesapsız kitapsız olamak, karşılık beklemeden mutluluk vermeye çalışmak, kendini sevmek, karşınızdaki insanın kendisini sevmesini sağlamak, dinlemek, anlatmak kısacası hayatı paylaşmak.

Mutlu etmenin bir çok yolu var. İlk adımı mutlu olmak.!

Mimlediklerim,
Öykü
Hayal Meyal
Begonvilli ev
Derkenar
Bedardem
Dayatılanla Yaşamak
Domatessuyu
Biricitconsungunlugu
Jetlagis
Yüreğimdeki yağmurlar

27 Aralık 2011 Salı

BANA ÖYLE BAKMA

Lise yıllarındaydı..Arkadaşları biriyle tanıştırmak istediler onu.
Hepsinin sevgilisi vardı , onun da olmalıydı. Grupta eksiklik kabul edilemezdi.
Bir hafta sonu tanıştırıldılar. Aralarındakinin ne olduğunun kendileri bile farkında değildi ama gün bittiğinde ikisi de birbirini düşünmeden yapamıyordu.

Liseli sakin sessiz kızın yüreği kuş olmuş kanatlanıp çoktan başka diyarlara göç etmişti bile. Bir telefon bekliyordu, bir işaret. Gelmedikçe kahroluyordu.

Sonunda beklenen telefon geldi. " Haftaya görüşelim mi" diyordu karşıdaki ses.

Her buluşma ayrı bir heyecan, her karşılaşma farklı bir zaman olarak devam etti aylarca. Gün geçti daha da çok sevdi kız. Aylar geçti daha da aşık oldu oğlan.  Zaman zamanı kovaladı Ne gelecek telaşı, ne girilecek sınavlar, ne yapılacak dereceler umurlarında değildi. Ta ki içlerinden biri şehir dışında başka bir üniversiteyi kazanana kadar.

Sıkıntılıydı çocuk, bu işin bu kadar mesafeyi kaldırmayacağını biliyordu. Bitirmeye karar verdi. Ne kendi canını ne de sevgilisinin canını daha fazla yakmayacak kimseyi böyle bir mesafeye mecbur etmeyecekti. Bitti...

Günlerce içi acıdı kızın. Günlerce ağladı. Her sabah uyandığında içinden aynı ismi sayıkladı.
Günbegün zaman herşeyi götürdüğü gibi kızın acılarını da külledi. Ama düşündükçe sevgilisini, hep içi titredi. İçini yakan kırk mumdan otuzdokuzu söndü belki zamanla ama bir tanesinin ateşi hep ince ince yaktı yüreğini.

Yıllar yılları kovaladı, başka hayatlar, başka aşklar başka acılar gördü iki eski ve deli aşık. Birbirinden habersiz aynı şehrin havasını soludu, aynı güneşe bakarak başka başka hayaller kurdu. Yeniden aşık oldu, yeniden terk etti.

Ve birgün hayat onların yollarını tekrar kesiştirdi..Sanki onca zaman geçmemiş , bu aşk hiç bitmemişti. Bıraktıkları yerde duruyordu herşey..Birbirlerine her baktıklarında hala içleri titriyor, birbirlerinin gözlerinde sözlerinde eriyip gidiyorlardı. Ama yıllar girmişti birkez aralarına, başka hayatlar, sevda sandıkları başka sevdalar, dönülemez yollar.

Öyle bakıyordu ki adam kadına, kadın adamın bakışlarında kayboluyordu. Öyle seviyordu ki kadın adamı bu sevginin ateşi ikisini de yakıyordu.

Ama yıllar girmişti birkez aralarına, başka hayatlar, sevda sandıkları başka sevdalar, dönülemez yollar.

Bu aşk bir kez daha yarım kalmaya mahkumdu...

BU BU NEDİR BU?

Daha önce bu konuyla ilgili yazdım mı hiç bir fikrim yok. Muhtemelen yazmışımdır ve muhtemelen biryerlerde gördükçe okudukça daha da yazacağımdır.

Biri bana anlatsın ki Baby Shower nedir?

Diş buğdayı var, bebek mevlüdü var, hayırlı olsun ziyaretleri var, allah bir avazda kurtarsın dilekleri var..
Bunlar bildiklerim. Muhakkak bilmediğim , duymadığım daha bir sürü nadide ve güzel töremiz geleneğimiz göreneğimiz de vardır. Bilenler beni de bilgilendirsin minnettar kalırım.

Peki Baby Shower ne? Yukarıda bahsettiklerim gibi birşey muhtemelen. O zaman adı niye baby shower?

Yahu bu kadar mı kopyacı, kendimize uygun, özgün bir isim bulamaz milletiz biz? Ya da bu kadar mı özenti.!

26 Aralık 2011 Pazartesi

GÜNEŞ

Ne kadar hızlı koşsam yakalabilirim rüzgarı?
Yağmurdan daha çok ağlayabilir miyim?
Ne kadar yükselmem lazım bulutlara değmek için?
Ve hangi güneş ısıtır senden fazla?

25 Aralık 2011 Pazar

KARŞI KOMŞUM TEYZE

Karşı komşum bir teyze var. Pek tatlı , pek şirin..

Geçenlerde şakır şakır yağmur yağıyordu. Ben de bizim kızları dışarı çıkardım. Yağmurda oynasınlar, üstlerini ıslatsınlar,  ben de onların arkasına sığınıp eğleneyim diye.

Ben bunu sıklıkla yaparım. Yağmur yağar kızları çıkartırım, kar serpiştirir yine çıkartırım, onlar da dillerini çıkartır kar taneleri yapışsın dillerine diye.

Karşı komşu teyze de bana pis pis, kızlara acıyan gözlerle bakar.

Teyzemm niye kızıyorsun?

Alt tarafı grip nezle olurlar. Ama bir daha çocuk olamayacaklar ki...

23 Aralık 2011 Cuma

BAŞKA HAYATLAR DA VAR!

Takılıp kaldığı bir hayat oluyor insanın bazen.

At gözlüğü takıp, etrafındaki çemberden çıkmaya bile yeltenmeden, hatta etrafında başka hayatlar olduğunu farketmeden yaşadığı bir takılma dönemi.

Dönüp dururken bir gün yerdeki bir taşa vurunca ayağı, oynayıverince yerinden insanın gözlüğü,

" O da ne!"

Başka bir hayat, başka bir dünya var çevrede. Gülen yüzler, ağlayan suretler, başka başka insanlar, başka başka hikayeler, başarılar, başarısızlıklar.

O güne değin senden ve kendi hayatından ve o hayata dahil olanlardan başka hiçbirşeyin var olmadığını düşünürken, dışarıda akıp giden gerçek ve birbirinden farklı hayatların varlığını farketmek..

Kıyaslamaya başlamak. Kerteriz defterini çıkarmak..Terazi kefesine bir tutam kendi hayatından, bir de diğer hayatlardan koymak.

Kimi zaman şanslı olduğuna sevinirken kimi zaman kaderine lanet etmek.

O gözlüğü tekrar takmayı istesen de , artık çok geç kaldığını, ayağının vurduğu taşın kaderin olduğunu ve bundan sonraki hayatının o taşa vurduktan sonra başladığını bilmek.

Mutluluk mu verir? Heyecan mı? Korku mu? Pişmanlık mı?

21 Aralık 2011 Çarşamba

BİR KİTAP -GELMESEM DE BEKLE BENİ-

Boş vakitlerimde kitapçılara gidip, kitap sayfaları karıştırmayı severim ben. Best seller olmamış, arada kıyıda kalmış kitaplar da favorimdir bu gibi anlarda.
Hatta bazen az sayfalı kitapları ayaküstü okuyup bitirmişliğim bile vardır.
Genelde genç ve yeni nesil yazarların güzel yazılmış ama çok satılamamış kitapları çıkar karşıma.
Destek olmak gerekir diye hemen alırım bir tane. Arşivimde yerini alır.

İşte böyle keşfettim bu kitabı.

Adem Özbay - Gelmesem de Bekle Beni.
Küçük bir cep kitapçığı, 139 sayfa. İçinde denemeler, denemelerin arasına serpiştirilmiş şiirler var.

Öyle yürekten kopup gelen cümlelerle bezeli ki , insan eline aldı mı bırakamıyor. Her satırda yeni bir düşünceye, her kelimede eski bir anıya dalıyor ve illa ki kendinden hayattan birşeyler buluyor.

Kimi cümlelerinde sehpanın üstündeki bardak yerine, bardağın altındaki sehpayı anlatmış ve öyle de başarılı olmuş ki tebrik etmemek mümkün değil..

"Söyleyecek yalan bulamayanların başvurduğu son çare gerçeğin ta kendisidir sevdiğim...

Yoluma çıktın , öyle ise kaderimsin...

Tut beni, başka adaların, başka masalların elvan mevsimi çağırsa da tut...

Bir hayata kaç parantez açılabilir?...

Sen gülmenin ne kadar büyük bir sorumluluk olduğunu bilenlerdensin..

Bir masaldır ömür...Gerçeğe dönüşsün diye kurduğmuz tüm hayallerin, dinsin diye beklediğimiz hasretlerin, kavuşsun diye belediğimiz ellerin aralarındaki uçurumlarda uyanınca anlarız bunu..."

Yazmış da yazmış..Belli ki tüm kelimeler yüreğinden akmış

20 Aralık 2011 Salı

KÖR VE MUTSUZ

"Mutsuz insan kördür..Ne annesini ne babasını ne arkadaşlarını ne de etrafını görür " dedi.

Bizim kızlar bir tuhaf oldu, boylarından büyük laflar ediyorlar..

Korkuyorum :)

19 Aralık 2011 Pazartesi

Nesine? Hem Büyüğüne, Hem Garantisine!

Biliyorsunuz Yılbaşı Özel Çekilişi Türk Milleti için geleneksel bir heyecandır. Çekiliş yapılırken herkes ekran başına kilitlenir, sizin numaralarınızı taşıyan topların çekilmesi için dualar edilir. Biletinize sonuna kadar güvenirsiniz çünkü onu, uğurlu olduğuna inandığınız bayiden almışsınızdır. Lakin gelin görün ki hep amorti!

Biz de sevgili bloğunuz olarak araştırdık ve son 10 çekilişin 2 tanesinin büyük ikramiyesi Nesine.com’da satılan Milli Piyango biletlerine çıktığını gördük. Bu nedenle biz de dedik ki, neden bu blogda da Nesine.com biletlerinden satmıyoruz? Şanslı okurlarımızın ayağına kadar getirmiyoruz? Hatta bir de üzerine neden bomba gibi bir kampanya yapmıyoruz; 5‘er adet biletten oluşan Amorti garanti paketi alana 1 Amorti Garanti demiyoruz?

Sizce de buradan daha şanslı başka bir yer var mı? TIKLA, HEMEN BİLETİNİ AL!






Şansımız dönecek diye saatlerce kuyrukta beklerken aslında farkında olmadan şansımızı kaçırıyoruz. İnanın hiçbir şey sizi o kadar beklemez! Demem o ki; yılbaşında biletlerinizi benim bloğumdaki link üzerinden alın, siz kazanın biz de mutlu olalım!

Bir bumads advertorial içeriğidir.

16 Aralık 2011 Cuma

BIRAK YAĞMUR ISLATSIN YANAKLARINI

Başım ağrısada, içim kasvetle dolsada anladım ki ben böyle havaları seviyorum arkadaş!

Güneşli günlerin tadı ayrı ama ince ince çiseleyen bir yağmurda, arabanın müzik sesini biraz açıp , sahilde turlamanın tadı apayrı.

Toprak kokusunu içine çekip, yağmurun rengini hissedip, titreyerek ve çırılçıplak kalmış ağaçları seyrederek üstü kapalı bir mekanda ama açık havada yemek yemek üstüne sıcak bir çay ya da okkalı bir türk kahvesi içmek gibisi var mı?

Soğuktan üşümüş parmaklarını cebinin sıcak kıvrımlarına ya da sevdiceğinin avuçlarına bırakmak ısınması için, ıslanmasın diye paçalarını kıvırmak, anorağının kocaman şapkasını kafana geçirirken nasıl göründüğünden çok yağmurdan korunmayı düşünmen ya da gerekirse donuna kadar ıslanmandan daha güzel ne olabilir ki?

Şemsiye-yağmur ve rüzgar üçlüsüne karşı verdiğin savaştan daha masum bir savaş var mı bu dünyada?

Yanaklarını en nezaketli ıslatan yağmurun ta kendisi değil mi ?

Bırak yağmur yağsın ıslatsın yanaklarını, bırak yağmur yağsın birbirine yakınlaştırsın iki sevdalıyı, bırak yağmur yağsın toprak suya doysun, bırak yağmur yağsın toprak leylasına kavuşsun..

15 Aralık 2011 Perşembe

YÜREK BÖYLE YANAR MI?

Birden değişir mi insanın hayatı? Altı üstüne, üstü altına gelir mi?

Yok saydığı herşeyi birer birer yüzüne vurur mu hayat?

Kör gözü bir anda açılır, duymayan kulakları duyar olur mu?

Aynı hatayı kaç kere yaptığını sayar durur da , kendine okkalı küfürler savurur mu?

Boşluğa bakıp ne düşündüğünü bilmeden saatlerce durur mu?

Düşündüklerinden utanıp savuşturur mu?

Aklından savuşturduklarının arkasından ağıtlar yakar mı?

Ne istediğini bile bile istemediğine kanar mı?

Bir yürek hiç böyle yanar mı?

8 Aralık 2011 Perşembe

NOSTALJİ 2

NE ZAMAN GELDİN


Ne zamandır yanımdasın bilmiyorum. Yine ne zaman geldin? Kaç gün oldu? Hiç hesaplamadım. Yağmurlu bir günde yatağıma yatmış camımın önündeki çiçekleri seyrederken anlamıştım geldiğini. Yağmur zamanı geldin yine, toprak kokusuyla geldin.

Sen geldiğinden bu yana içimde var olan sızıyı hissediyorum sadece. Sen geldin ruhum firar etti.

Sen geldin daha bir ben oldum sanki. Yüksek sesle ve büyük harfler ile itiraf ediyorum kendimi kendime. Aynada her gün gördüğüm yüz yok artık.

Sen geldin daha bir kadın oldum sanki. Sen geldin sevgili oldum, dost oldum, aşk oldum , nefret oldum. Ağzımdan kaçıveren kelimeler, cümlelere yer verdi. Cümlelerim var artık ben ile başlayan ve sonunu istediğim gibi getirdiğim. Pişmanlıklarım var, keşkelerim var beni gülümseten.

Tek dudağım havada zaman zaman, kahkahalarım içten haykırırcasına. Dibine kadar mutlu, dibine kadar üzgün, dibine kadar benim artık.

Ne zaman gideceksin bilmiyorum. Biraz daha kalsan?

NOSTALJİ

Yıllar önce yazmışım. Okudum, kendi yazdığıma kendim ağladım...

SENİ SEYRETTİM ANNE

Dün akşam uyurken seni seyretim anne. Gece kalkıp üstünü örttüm. Uyurken başını okşadım. Yüzündeki kırışıklıkları sevdim tek tek. Saçının beyazlarını kokladım, pamuk ellerini öptüm.

Yılların izi nasılda sinmiş yüzüne. Her kırışıklığında bir acı, her beyazında bir umut gizli sanki. Sen bizim tarihimizsin anne. Savaşlarımız, zaferlerimiz, acılarımız, umutlarımızsın. Çocukluğumuz sensin anne. Delişmen duygularımızsın sen, küsmeyen, incinsede incitmeyensin. Olmayı istediğimsin hep anne, bir türlü beceremesemde.

Sıcacıktın dün akşam, yumuk gözlerinin kenarında yaş vardı. İçini çekiyordun . Kimbilir ne görüyordun rüyanda . Son zamanlarda ağzından düşürmediğin anacığını çok özlediğin ablacığını görüyordun belki de..Bende seni rüyamda gördüğümde ağlayacakmıyım böyle?

"Annemi kırdığım zamanlar geliyor aklıma" dedin geçenlerde bana. " Keşke olsaydı da telafi edebilseydim" dedin için yanarcasına. Ben şimdiden telafi etmeliyim. Beni herşey için affeder misin anne?

Ne yıllar bıraktın ardında Ne insanlar, ne kahkahalar, ne anılar. Çay kokulu ne sabahlar, ne endişeli geceler. Ne dostlar biriktirdin, hiç düşmanın yok mu senin anne?

Ayağımda ki yara izine takıldı gözüm. Bir tahta parçası batmıştı. Sırtında taşımıştın hastaneye kadar. Dertleri taşıdığın gibi beni de sırtında taşıdın bir ömür. Sırtın ağrımaz mı senin hiç anne?

Cüzdanıma baktım. Senin verdiğin uğur parası. Sonra aklıma geldi, sen üç kuruş paranı bile biriktirip bana verirdin moda olan o ayakkabıyı almam için. " Benim ayakkabım çok" derdin. Oysa ıslanırdı ayağın yağmurda anne. Hiç şikayet etmezdin. Hiç üşümez miydi ayağın?

Geçenlerde etrafı toplarken bir bilet çarptı gözüme. Çok eski yıllardan kalma bir konser bileti. Gitmeyi çok istiyorum diye yüzüğünü bozdurmuştun . Sahi ben senin parmağında hiç altın yüzük , hiç bilezik görmedim. Sevmem ben diyordun. Gerçekten sevmez miydin? Yoksa bizden mi fırsat kalmadı anne?

Dün akşam seni seyrettim anne. Yüzünün kıvrımlarında kayboldu ruhum. Koynunda ısıttım ellerimi. Sen benim umudumsun anne. Sen benim annemsin. Ben de senin hiç büyümeyen bebeğin.

Büyütme beni anne!

6 Aralık 2011 Salı

DAMAK&HAYAT TADI

Bazı insanların damak tadı vardır hani. Gurme dedikleri cinsten. Tost bile yeseler şölene çevirirler o yemeği. Bir anlatırlar, bir keyif alırlar ki dünyanın en hoş yerinde en denenmedik yemekten bahsediliyor sanırsın.

Sofra kurmak, o sofraya oturmak, yemeği çiğnemek bir ayin gibidir sanki. Her dakikasından keyif alırlar ve etraflarındakine de o keyfi verirler. Bayılırım öyle insanlarla aynı sofrada buluşmaya. Her yemek bir hayat dersi, bir roman, eskilere bir dokunuş, yeniyle bir buluşma olur.

Havada uçuşur lezzetler, kahkahalar, çatal bıçak sesleri armoni gibi gelir. İçtiğin suyun tadı bile bir başkadır. Damak tadı olan insanlar bir başkadır.

Bir de hayat tadı olan insanlar vardır ki onlardan birini buldu mu ölmez hiç insan. Hayat tadı olan insan trafikte kaldığında açar müziğini keyfini çıkarır, ya da İstiklal'de gezerken insan çokluğundan gam yüklenmez de , kalabalıklar içinde yanlız olmanın zaman zaman ne denli hoş olabileceğinin farkına varır.

Soğuk havada sahilde yürüyüş yaparken donduğu için şöylenmek yerine, bulduğu ilk barınakta sıcacık bir çayla içini ısıtır. Sabahın köründe suratsız suratsız kalkacağına, çıkar dışarı sabahın ilk havasını içine çeker ve gülümser, sıçan gibi ıslak saçlarıyla 50 metre ötedeki kuaföre koşarak gitmeye çalışırken yakalandığı 10 komşusuna sadece gülümser ve kendiyle dalga geçer.

Hayat tadı olan insan işe giderken geçirdiği vakitte, takar mp3 ünü müzikle doldurur ruhunu, yolda harcadığı saatlere üzülmek yerine şarkı söyler..Yaşadığı şehre sövmek yerine , onu keşfetmeye çalışır. Parası yoksa alır sandöviçini kahvesini bulur kendine bir bank kitabının içine dalar, parası olduğunda krallar gibi yaşar. Ama her durumda tadı kaçmaz, kaçsa da ipin ucunu kaçırmaz.

Herkese lazım insanlardır ON'lar. Damak ve hayat tadı olanlar...

2 Aralık 2011 Cuma

TEK KELİME

Tek kelime..

Yoruldum...

Yazdığım sildiğim onlarca yazı var son birkaç saatir.

Ama hiçbiri bu kadar anlamlı değil

Yoruldum hayat senden...