Hürriyet

27 Nisan 2010 Salı

GİTTİ DE GELMEDİ, GÖZÜM YOLLARDA KALDI

Gitti de gelmedi gözüm yollarda kaldı diye başlayan bir şarkı vardı. Sevgili Güneş'e adıyorum bu şarkıyı bugün.
İçim ilkbahar , dışarısı sonbahar hatta ha kışa girdik ha gireceğiz. Nisan'ın 27 si oldu. Eller havuza denize giriyor, bronzlaşıyor, balkonlarda kahveler içiliyor.İstanbul'da henüz güneş nazlı bir hatun gibi gösteririm ama elletmem modunda. Bir görünüyor bir kayboluyor. Balkonda kahve içmek şöyle dursun , çamaşır toplamaya çıksam çamaşırlarla beraber uçucam neredeyse rüzgardan. Deniz, güneş hayali bile kuramıyorum , bu hava hayal kurma modu bile bırakmıyor insanda.

Hava ısınıyor, tam seviniyorum yaz geldi diye 2 saat sonra bir bakıyorsun hava gri. Heves kursakta tir tir titremektesin dışarıda. Zira yalancı güneşe inanıp dışarıya ince giysiler ile çıkılmış. Yiğitliğe de b.k sürdürmeyeceğim ya, bir taraftan titre öte taraftan sırıt..

Çık güneş çık, gel yaz gel..

26 Nisan 2010 Pazartesi

LEYLAKLAR VE ÇOCUKLUK ANILARI

İncecik ve uzun parmakları vardı, bir de bahçesinde defne ağacı ve leylakları. Saçlarında bigudiler olurdu ılık yaz akşamlarında ciciannemin. Bir kase can erik ve bir kitap beklerdi beni; ona gidiş saatlerimde masanın üstünde. Ama ben daha çok tavan arasındaki bir yığın eşyayı karıştırmak ve odasındaki ojeleri parmaklarıma sürmek ile ilgilenirdim. Babam işe ben onun yanına giderdim. Önce uzun uzun sarılır, öpüşür, koklaşır konuşurduk.Sanki daha dün akşam ayrılmamışız gibi. Sonra yavaşça yatak odasına süzülür başlardım en göz alıcı renkle tırnaklarımı boyamaya. Tavan arasını karıştırmak yepyeni bir dünyayı kefetmek gibiydi benim için. Balolarda çekilmiş siyah beyaz resimler, antika vazolar, tabaklar, gümüş takılar,bir sürü kıyafet, ayakkabı. Keşfedilmeyi bekleyen bambaşka bir dünya, açılmayı bekleyen bir sürü kutu ve naftalin kokusu.

Prenses gibi hissederdim kendimi o evde. Ciciannem bir taraftan, anneannem ( ciciannemin annesine anneanne derdim)bir taraftan poh poh perisi gibi habire pohpohlarlardı beni. Anneannem öyle becerikli bir kadındı ki bir gömleği yarım saat içinde bir eteğe çevirir ve beni hayretler içerisinde bırakırdı.

Kitap okur, hayattan ve görgü kurallarından bahsederdik. Atatürk'ü anlatırdı bana. Çocukken onun okuduğu okula geldiğinden, çok etkileyici olduğundan, öldüğünde ne kadar çok ağladığından bahsederken gözleri dolardı.

Nezakete dair tavsiyeler verirdi bana, " yürürken içinden ahenkli bir şarkı söyle ve onun ritmine uygun yürü ve sanki herkes seni seyrediyormuş gibi düşün o zaman yürüyüşüne çeki düzen verirsin hep" diye telkinlerde bulunurdu. Eee ne de olsa bir paşa kızıydı ve konakta büyümüştü. Neredeyse ilk kadın banka müdürlerinden biri idi.

Her ay bir tiyatro bileti verirdi bana. Hayvanları çok severdi, çok sigara içerdi :(
Ben büyüdüm o yaşlandı ama bağımız hiç bir zaman kopmadı. Ben ağladım o ağladı, ben güldüm o güldü, annem gibi başarılarımla hep gurur duydu her yerde beni anlattı.

Sonra hastalandı. Kimseyi tanımaz oldu. O hali ile bile bir tek beni tanıyordu. Gidişinin üzerinden kaç sene geçti hiç bilmiyorum. Bize vedası bahar mıydı kış mıydı silmiş beynim. Ama her bahar da ben onun ince parmaklarını , leylaklarını hatırlarım.

Her bahar da hayatıma kattığı güzellikler için ona hep dua ederim.

Rahat uyu kraliçe ciciannem benim..

17 Nisan 2010 Cumartesi

GLOBALLEŞMENİN YANARDAĞ PATLAMASI ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

İzlanda'da yanardağ patladı , patlayan yanardağ sayesinde burda ki organizasyon ve işler de bizim bi tarafımızda patladı.! Burada kalanları neredeyse alıp evimizde yatırıcaz. Ne kimseyi ülkesine gönderebiliyoruz, ne lazım olanları buraya getirtebiliyoruz. Organizasyonlar iptal, konserler ertelendi, otellerde yer yok, havalimanında dün kalanlar için THY tarafından ekstra araçlar istendi vs.

İzlanda nereee, bura neree. Ama artık dünyada herkesin kuyruğu birbirine bağlı. Globalleşme kelebek etkisi yerine başka bir etki yapıyor. E bunun ismini koymak da bilim adamlarına kalıyor...

13 Nisan 2010 Salı

BÜYÜ(DÜM)MÜŞÜM

Yeni yaş , yeni umutlar, yeni mutluluklar,bu sene yapacaklarım , ölmeden önce yaşayacağım heyecanlar listeleri falan hepsi fasa fiso. Hayat kendini istediği gibi yaşıyor, sen de oturup seyrediyorsun. Hayatı şöyle yaşayın, böyle olun, hiçbirşeyi ertelemeyin diye yazmak kolay da uygulaması çok zor. Yani kısaca mum dibine ışık vermiyor.

Büyümenin en keyifli yanı hayatı olduğu gibi kabullenmek gerektiğini öğrenmek, akışa müdehale etmenin boşa bir çaba olduğunu görmek ve bu edinimlerden mutsuzluğa kapılmak yerine keyif almakmış. Keyif almaya başladığımda anladım bu gerçeği.

Bıraktım kendimi; hayatın rüzgarlarından keyif alıyorum. Biliyorum ki herşey olması gerektiği zamanda çözüme kavuşuyor, benim istediğim zamanda değil. Ve o olması gereken an en doğru an.

Bu sene ilk defa doğum günümü unuttum ta ki birileri iyi ki doğdun diyene kadar. Ve bu sene ilk defa anladım ki ben büyüdüm. Ve anladım ki büyümek hiç de kötü değilmiş.

Herşeyi yapacağım, bin parça olacağım, herşeyin iyisi olacağım çabalarım falan yok. Neyi yapabiliyorsam o kadarı beni gülümsetmeye yetiyor.

Her arzu bir kahırdır demişti birileri birgün bana. Şimdi çok iyi anlıyorum ne demek olduğunu. Ne kadar az istek, o kadar çok mutluluk. Mutluluğun yolu istekleri sadeleştirmekten geçiyormuş. Benim de kendime doğum günü hediyem bunları farketmek oldu bu sene.

İyi ki büyüdüm, iyi ki kadın oldum... Çok mutluyum

1 Nisan 2010 Perşembe

HER KADIN BİLMELİ

Bugün aldığım bir maili olduğu gibi sizler ile paylaşıyorum..

Bir kadın hiç istemese ihtiyacı olmasa bile istediğinde evden ayrılıp,
kendine ev kiralayacak kadar paraya sahip olmalı.

Bir kadın giyecek mükemmel bir şeye sahip olmalı ki patronu ya da
hayallerinin aşkı bir saat içinde onu görmek isteyebilir.

Bir kadın dönüp baktığında hoşnut olduğu bir gençliğe sahip olmalı.

Bir kadın yaşlandığında yeniden anlatmayı dört gözle
bekleyeceği yeterince ilginç bir geçmişe sahip olmalı.

Bir kadın bir tornavida setine,bir kablosuz matkaba ve bir siyah dantelli
sütyene sahip olmalı.

Bir kadın onu her zaman güldüren ve onun ağlamasına izin veren bir
arkadaşa sahip olmalı.

Bir kadın daha önce ailesinde kimseye ait olmayan iyi bir mobilyaya
sahip olmalı.

Bir kadın misafirlerini şereflendirecek sekiz eş tabak,ayaklı
şarap kadehi ve yemek tarifine sahip olmalı.

Bir kadın kaderini kontrol edebileceği duygusuna sahip olmalı.

Her kadın kendini kaybetmeden aşık olmayı bilmeli.

Her kadın bir işi bırakmayı,bir sevgiliden ayrılmayı ve arkadaşlığa zarar
vermeden arkadaşına karşı durmayı bilmeli.

Her kadın ne zaman daha fazla deneyeceğini ve ne zaman yoluna devam
edeceğini bilmeli.

Her kadın baldırlarının uzunluğunu,kalçalarının genişliğini ya
da ailesinin doğasını değiştiremeyeceğini bilmeli.

Her kadın bilmeli ki çocukluğu mükemmel geçmemiş olabilir, ama
o bitti.

Her kadın aşk ya da daha başka şeyler için ne yapıp ne yapmayacağını bilmeli.

Her kadın sevmese de nasıl yalnız yaşanacağını bilmeli.

Her kadın kime güvenebileceğini,kime güvenemeyeceğini ve bunun kişisel
olarak algılanmaması gerektiğini bilmeli.

Her kadın ruhu yatıştırılmaya ihtiyaç duyduğunda nereye
gideceğini bilmeli.
(En iyi arkadaşının mutfak masası ya da ormanda büyüleyici bir otel)

Her kadın bir günde,bir ayda,bir yılda ne başarabileceğini,ne
başaramayacağını bilmeli.

MAYA ANGELOU