Hürriyet

28 Mayıs 2012 Pazartesi

BİR KADIN

Bir kadın ...

Anneler gününde 12. kattan bırakıyor kendini boşluğa.

Sabah 06.30'da. Çocukları yataklarında mışıl mışıl uyurken. Bir önceki akşam annelerine kahvaltı hazırlamak için aralarında plan yapmış ve saatlerini 08.00 'a ayarlamışken. O saatlerde rüyalarında annelerini görüp, dudaklarının kenarlarında bir tebessüm belirirken..

Bir kadın sabah 06.00'da kalkıyor yatağından..

 Kızlarına bakmış mıdır? Son kez üstlerini örtmüş müdür? Son kez öpmüş müdür? Kimse bilmiyor..

Bir kadın sabahın 6'sında penceredeki sinekliği söküyor. Çok kararlı belli ki.  O arada aklından ne geçiyor ? Kimse bilmiyor..

Cama çıkıyor, kimse görmüyor. O cama çıkarken sehpadaki vazoya çarpıyor ayağı, vazo kırılıyor sesi kimse duymuyor.

Son kez aşağı bakıyor. Ne düşünüyor o an? Hiç mi korkmuyor? Neden vazgeçmiyor? Bu kararlılık nasıl oluyor? Kimse bilmiyor. Herkes uyuyor..

Ve kendini bırakıyor boşluğa..Korkmuş mudur? Düştüğünde bedeni toprağa canı yanmış mıdır?

Yarı yolda pişman olmuş mudur acaba?

Onu bu noktaya getiren nedir? Kendisiyle birlikte bütün sırları, nedenleri, zihnindekiler.. Hepsi o boşluktan sonsuzluğa uçtu..

Ondan geriye kalan sadece yerdeki çukurdu...


***Gerçektir. O tarihten bu yana anca yazabildim..Hatta farkettim ki , hala yazamıyorum....İçim acıyor, çok acıyor....

27 Mayıs 2012 Pazar

YÜKSELEN TREND JİNEKOLOJİ

Çok uzun açıklama yapmaya, satırlarca yazmaya gerek yok aslında.

Diyorum ki, acaba geleceğe bir hazırlık bir PR çalışması mı bu..

İktidar olunamaz ise şans jinekoloji alanında mı denenecek?

Stop!

MACUN-SİMİT-NAZAR BONCUĞU

Simit : 1 TL

Ayran : 1 TL

Çay : 2 TL

Macun : 2 TL

Soyulmuş Hıyar : 1 TL

Nazarboncuğu : 1 TL

Çimlerde oturmak : Bedava  

Etrafı seyretmek : Bedava

Sultanahmet Manzarası ve Huzuru : Bedava

Ev geldiğinde hissettiğin tatlı yorgunluğa paha biçilemez

Pazar eğlencesi ve dinlencesi için zihindeki gereksizleri evde bırak, vur kendini yollara..

Kendime Not 1 : Macun yemeyi öğren, yoksa saçının yarısı macun olur!
Kendime Not 2 : Çimlere otururken dikkat et, ıslanırsın!

İstanbul sakinlerine not: Çöplerinizi toplamayı öğrenin artık!

26 Mayıs 2012 Cumartesi

ÇAĞRIŞIM

Yaşamak cesaret işi aslında. Ne kadar cesursan o kadar yaşıyorsun.

Yaşadıkların ancak göze alabildiklerin kadar.

Ve göze alamadıkların kadar da mutsuzsun. Aklın göze alamadıklarında çünkü çoğu zaman.

Keşkeler kadar acabalar da yorar insanı.

Ve uçmaya çalışıyorsan , yere çakılmak ihtimal dahilinde. Göze alacaksın! Göze alamıyorsan çakılmayı uçmayacaksın. Alçak sürünmeye devam.. Emin adımlarla.

Bir de kararlı ve yavaş adımlarla ilerlemek diye birşey var. Kararlı insan niye yavaş davranır ki? Kararını veren harekete geçer. Yavaşlık kararsızlıktan ileri gelir.

Beşiktaşta yürürken bir dershane çarptı gözüme. İrkildim. Pisagor Dershanesi. Resmen insanın gözünü korkutuyor ismi. Çağrışım çok önemli bu hayatta bir kez daha anladım. Çağrışım, çağırmak gibi. Ne çağrışıyorsa onu çağırıyorsun kendine doğru.



24 Mayıs 2012 Perşembe

BENİM YOLUM

Kendi yolundan şaşma diyor içimdeki ses. Sadece kendine yoluna bak. Dosdoğru kendi yoluna
Tali yollarda kaybolursun sonra..

Fakat bazen farklı yollar denemek gerekmez mi hayatta?

Kararsız kaldım. Var mı bir ses olacak , yardım edecek bana?

23 Mayıs 2012 Çarşamba

Aradığınız Emlak Hurriyetemlak.com'da!





Emlağa dair her şeyi tek çatı altında buluşturan www.hurriyetemlak.com, çok seçenekli güncel ve detaylı ilanlarıyla, gelişmiş arama özellikleri ve kullanıcı dostu tasarımıyla, sektöre dair güncel haberleri ve istatistiki bilgileriyle, tam anlamıyla emlak sektörünün nabzını tutuyor.

Satılık ve kiralık daireler, ofisler, iş yerleri ve tüm konut projelerini bulabileceğiniz www.hurriyetemlak.com, sunduğu çok sayıda seçenekle size aradığınız emlağı mutlaka bulma olanağı sağlıyor.

İlanlarda okul, hastane, restoran, alışveriş merkezi gibi çevre bilgilerine ulaşabiliyorsunuz. Video desteğiyle gayrimenkulü içindeymişcesine izleyebiliyorsunuz. Baktığınız evin ya da iş yerinin net konumunu harita üzerinde görebiliyorsunuz.

Bu kadar kolaylık ve çok seçenek varken www.hurriyetemlak.com’da, aradığınız emlağı ya da emlağınızın talibini bulmanız an meselesi!

Bir bumads advertorial içeriğidir.

20 Mayıs 2012 Pazar

KENDİME NOT

Bir varmış, bir yokmuş. Kalabalık mı kalabalık, gürültülü mü gürültülü , pahalı mı pahalı bir şehirin tam da merkezinde bir kadın yaşarmış.

Evleri kutu gibi üstüste , salonda hapşurunca karşı dairenin balkonundan çok yaşa denilecek kadar dipdibe olan bir sokakta, bir avuç dolusu kira vererek yaşamaktaymış bu kadın ailesi ile birlikte.

Alışverişlerini marketten yapar, yemek siparişerini telefonla verir, arabasını park etmek için sokakta 40 tur atar , her seferinde bu duruma söylenir ama yine de bu ömür törpüsü yerde oturmaya devam edermiş. Çünkü heryere yakınmış bu sokak. İşine, şehir merkezine, sevdiklerine.

Bu yüzdendir ki, hem söylenir hem de yaşadığı yerin nimetlerinden faydalanmaya çalışırmış.
Bu kadının en sevdiği şey pazara gitmekmiş. Taze sebze meyveleri seçmek, esnafla sohbet etmek bir terapi gibiymiş ona ama bu semte taşındığından beri pazara gidemez olmuş. Pazara gitmek için geçmek zorunda olduğu caddeler, ışıklar, yürümek zorunda olduğu birsürü yol, yokuş varmış.

Her pazar günü niyetlenir ama vazgeçermiş. Çünkü zavallı kadının öyle bir hastalığı varmış ki poşetleri tek başına taşımasının imkanı yokmuş.

Kadıncağız hep pazara gitmek istediğinde eşi yardım teklif eder ama kadın tek başına gitmekten keyif aldığı için bu yardım teklifini red eder ve en sonunda pazara gitmekten vazgeçer mutsuz ve söylenerek evde otururmuş.

Bir haftasonu kararını vermiş şehirli kadın. Bu hafta vazgeçmeyecek ve tekbaşına pazara giderek alışverişini yapacak ve ruhunu da huzura kavuşturacakmış En rahat yürüyüş ayakkabılarını giymiş pazarın yolunu tutmuş. Tabi herzaman olduğu gibi kocasının yardım teklifini de geri çevirmiş.
Pazara vardığında , tezgahlardaki tazecik sebzeler, rengarenk meyveler, çeşit çeşit kıyafetler, çiçek fideleri, kuruyemişler, pazarın o kendine has gürültüsü ve kokusu aklını başından almış kadının.
1. tezgah, 2.tezgah derken kendini öylesine kaybetmiş ki, bir bakmış  elleri kolları dolmuş. Poşetler taşınması imkansız hale gelmiş.

Pazarın başına çıkıp taksi beklemeye başlamış. Ama bir türlü taksi gelmiyormuş. Bu trafiğe taksinin girmesi neredeyse imkansızmış. Mecbur yüklenmiş poşetleri tutmuş evinin yolunu. İnleye , ağlaya, söylene, puflaya sonunda evine varmış. Kapıyı açar açmaz poşetleri ellerinden atmış. Canı öyle yanmış, kolları öyle ağrımış ki aldığı bir koli yumurta bile aklına gelmemiş o an.

Salona geçip oturmuş ve bundan sonra kendine iyi niyetle yapılan yardım tekliflerini geri çevirmemeye, ukalalık yapmamaya, gücünün sınırlarının üstüne çıkmamaya söz vermiş.

Gökten 3 elma düşmüş, en çürüğü lazım olduğunda ortalıkta bulunmayan taksicilerin başına!

Kendime not: Pazara giderken yanında muhakkak poşetleri taşımak için  bir yardımcı götür. Yoksa yardımcı evinde otur. Marketlerin suyu mu çıktı?

15 Mayıs 2012 Salı

AKLIMA GELDİĞİ GİBİ

Deeptone mimlemiş beni..

Silmeden yazacakmışım. Olur yazarım .. Ne olacak ki.. Yazmak yaşamak gibi değil mi zaten?  Yaşarken silemiyoruz, yazarken de silmeyelim. Belki daha gerçek , daha içten olur. Ben zaten kolay kolay silemem. Ne yazdıklarımı , ne yaşadıklarımı.

Çok mu yaşadım.. Çokk hem de çok. Ama az yazdım. Yaşananlar yazılmıyor ki bazen. Yaşadığının karşılığı herhangi bir kelime bulamıyor insan.

Dedim ya yaşarken silemiyoruz. Keşke silebilseydik. Bazen öyle keşkeler oluyor ki insanın hayatında, her kapı aralığında, her rüzgar uğultusunda karşısına çıkıveriyor apansız. İşte o zaman bir silgi istiyor insan. Eline alsın ve o yapışkan keşkeleri hayatından silsin diye.

Hayat garip. Bin tane doğru yaparsın da bir gün yaptığın bir yanlış hepsini alıpp götürür. Ondan sonraki hayatın o yanlışın hesabını vermekle geçer. Kime? En çok kendine..

Ben en çok kendiyle hesaplaşanlardanım. Herkesi affederim de bir kendimi affetmem şu hayatta.
Bütün iğneleri çuvaldızları batırır dururum kendi etime. Kendimi kanatır hep sözlerim. Kendime suçlu suçlu bakar gözlerim. Ama yine de gülerim. Hem bu halime, hem deliliğime.

Severim hayatı herşeye rağmen. Hem acılarımdan hem sevinçlerimden beslenirim. Yazıyorum işte silmeden ve düşünmeden. Aklıma geldiği gibi. Belki o yüzden kopuk kopuk cümlelerim. Biri diğerini tamamlamıyor. Ama birbiryle tam olarak örtüşen ne var ki bu dünya da onu söyleyin bana?

YAŞAMAK MECBURİYETTİR

"Hayat beni korkutuyorsun " diye mırıldandı içinden.

-Efendim? dedi o anda uzaktaki kedi ve köpeğin kavgasını seyretmeye dalan arkadaşı.

- "Yaşamak, yaşamak beni korkutuyor" diye tekrarladı ve ani bir refleksle rüzgar yüzünden masadan havalanan adisyonu yakaladı.

- " Yaşamaktan korkmak mı?" dedi karşısında oturan kız gözlerini diktiği  yerden ayırmadan." Bak şunlara ne kadar farklılar ama hayatta kalmak için birbirlerini yenmeye çalışıyorlar. Yaşamak bir içgüdüdür ve yaşamaktan korkulmaz" diye devam etti sözlerine.

O an bir teselli cümlesi beklerken böylesi sert bir ifadeyle karşılaşmak şaşırtsa da onu, arkadaşının sözlerini doğru bulmuştu. Ama yine de gönül bu, bir iki destek cümlesi duymak istiyordu.

- Peki ya korkuyorsak? diye ısrar etti sözlerinde." Korkuyorsak ne yapacağız?"

- Yaşayacaksın dedi hiç tereddüt etmeden. Dünyaya geldiğin andan itibaren yaşama savaşın başlar. Korksan da korkmasan da yaşarsın. İyiyi de görür gözlerin, kötüyü de duyar kulakların. Ama sen yine de yaşarsın. En yakınların yaşamayı bırakır sen unutur onları yine yaşarsın.
Korkarak yaşarsan yarım yaşarsın. Korkmadan yaşarsan keyfine varır da yaşarsın. Ama her halükarda yaşamak doğanlara verilmiş bir mecburiyettir. Seçimin sadece nasıl yaşayacağını belirler. Ya yarım- ya keyifine vararak!
Şimdi seçimini yap ve yaşamana bak" dedi arkadaşına, kahvesinden bir yudum aldı ve gözlerini tekrar hayatın ortasına dikti.

Duydukları sarsmıştı kadını. İçinden mırıldandı.. "Seçimin sadece nasıl yaşayacağını belirler?

Etrafına bakınırken az önce yakaladığı peçetenin tekrar yere düştüğünü gördü. Peçeteyi yerden almak için eğildiğinde bir karınca çekti dikkatini. Neredeyse kendinden 10 kat büyük olan bir çekirdeği taşıyordu karınca seri hareketlerle.

"Evet yaşamak bir mecburiyet" dedi. "Bu karınca için bile"..

"Madem yaşıyorum , keyfine varmalıyım" diye düşündü..

- "Hayat senden korkmuyorum" diye mırıldandı içinden

Bu sefer arkadaşı küçük bir tebessümle karşılık verdi ona. Gözlerini diktiği yerden hiç ayırmadan.

12 Mayıs 2012 Cumartesi

SENİ SEYRETTİM ANNE

Dün akşam uyurken seni seyretim anne. Gece kalkıp üstünü örttüm. Uyurken başını okşadım. Yüzündeki kırışıklıkları sevdim tek tek. Saçının beyazlarını kokladım, pamuk ellerini öptüm.

Yılların izi nasılda sinmiş yüzüne. Her kırışıklığında bir acı, her beyazında bir umut gizli sanki. Sen bizim tarihimizsin anne. Savaşlarımız, zaferlerimiz, acılarımız, umutlarımızsın. Çocukluğumuz sensin anne. Delişmen duygularımızsın sen, küsmeyen, incinsede incitmeyensin. Olmayı istediğimsin hep anne, bir türlü beceremesemde.

Sıcacıktın dün akşam, yumuk gözlerinin kenarında yaş vardı. İçini çekiyordun . Kimbilir ne görüyordun rüyanda . Son zamanlarda ağzından düşürmediğin anacığını çok özlediğin ablacığını görüyordun belki de..Bende seni rüyamda gördüğümde ağlayacakmıyım böyle?

"Annemi kırdığım zamanlar geliyor aklıma" dedin geçenlerde bana. " Keşke olsaydı da telafi edebilseydim" dedin için yanarcasına. Ben şimdiden telafi etmeliyim. Beni herşey için affeder misin anne?

Ne yıllar bıraktın ardında Ne insanlar, ne kahkahalar, ne anılar. Çay kokulu ne sabahlar, ne endişeli geceler. Ne dostlar biriktirdin, hiç düşmanın yok mu senin anne?

Ayağımda ki yara izine takıldı gözüm. Bir tahta parçası batmıştı. Sırtında taşımıştın hastaneye kadar. Dertleri taşıdığın gibi beni de sırtında taşıdın bir ömür. Sırtın ağrımaz mı senin hiç anne?

Cüzdanıma baktım. Senin verdiğin uğur parası. Sonra aklıma geldi, sen üç kuruş paranı bile biriktirip bana verirdin moda olan o ayakkabıyı almam için. " Benim ayakkabım çok" derdin. Oysa ıslanırdı ayağın yağmurda anne. Hiç şikayet etmezdin. Hiç üşümez miydi ayağın?

Geçenlerde etrafı toplarken bir bilet çarptı gözüme. Çok eski yıllardan kalma bir konser bileti. Gitmeyi çok istiyorum diye yüzüğünü bozdurmuştun . Sahi ben senin parmağında hiç altın yüzük , hiç bilezik görmedim. Sevmem ben diyordun. Gerçekten sevmez miydin? Yoksa bizden mi fırsat kalmadı anne?

Dün akşam seni seyrettim anne. Yüzünün kıvrımlarında kayboldu ruhum. Koynunda ısıttım ellerimi. Sen benim umudumsun anne. Sen benim annemsin. Ben de senin hiç büyümeyen bebeğin.

Büyütme beni anne!


**Eski bir yazdır...

11 Mayıs 2012 Cuma

BUZ

Buz gibisin buz.
Çekici ama soğuk.
Saydam ama can yakan.
Parlak ama fazla göz alan.
Bütün renkleri olduğu gibi yansıtan ve
Rengi olmayan!
Nadide ama aynı zamanda tek düze
Buz gibisin buz
Buz olmayı marifet
Soğuk olmayı mesafeli
Gereksiz şeffaflığı güzellik sanıyorsun
Köşelerinle dağlar deviriyorsun
Eri de kurtulalım!
Hepimiz rahatlayalım!

10 Mayıs 2012 Perşembe

KABUL ETMEDİĞİNİ RED ETME

Geniş bakmak lazım hayata bakarken. Biraz ufkunu, zihnini zorlamak.. Kendin gibi olmayanları anlamaya çalışmak gerek.

Hatta anlamaya çalışmaktan da vazgeçtim, anlamamaya şartlandırmasak kendimizi yeter.

Bizlerden farklı yaşayanlar, bizlerden farklı düşünenler, farklı bakanlar olmalı ki etrafımızda sadece kendimizi doğru bilmeyelim. Başkalarının da bildiği gördüğü rehber olsun bazen hayatımıza.

Herzaman birilerinden öğrenecek bişeyim oldu benim. Minicik bir çocuktan bile birsürü şey öğrendim yeri geldi. Hiç gocunmadım, öğrendiğim ve o an için en gereksiz gelen bilgi bile gün geldi bir yerde işime yaradı. Belki bazıları hala yaramadı. Ama sırtımda - küfemde duruyor hepsi. Elbet bir zaman işime yarayacak yada hiç yaramayacak. Ne farkeder?

Belki birine bana birşey öğrettiği hazzını yaşattım , o bile birşeydir. Siz işe yaramış olmanın verdiği hazzı bilenlerden misiniz? Yook değilseniz , o hazzı hiç tatmadıysanız ya birilerine faydanız hiç dokunmadı ya da adam yerine konulmadığınız hiç olmadı..

Hayatın bir noktasında bile olsa adam yerine konmamış ya da itelenmiş kakalanmış biriyseniz eğer anlarsınız ne demek istediğimi. Birşey başarmış olmanın verdiği hazzı, birilerine faydam dokundu gururunu bunu yaşamış insanlar en iyi hisseder. Yapamamış olmanın verdiği kederi bildiğinden..

Akıl bu...Kabul edemediğini red etmeye programlı neredeyse..Biz o programı bozsak. Kabul etmesek bile red etmesek.Biraz esnetsek fikrimizi..Belki zikrimize de yansır. Birileri mutlu olur..Başka birileri cesaretlenir. Bazıları kendini bulur.

Akıl bu...Kendinden değilse benimsemez. Kendimizden olmayanı benimsemesek bile , ötelemesek-itelemesek..

Akıl bu..Duygularla ruhla işi olmaz. Aklımızı duygularımızla arkadaş etsek, ruhumuzla konuştursak.

Bir çıkar yol bulsak?



8 Mayıs 2012 Salı

HADDİ ANKETE - BLOGSTAR-

Dayatılanla Yaşayan bir anket başlatmış..

Blogstar..

 Belirlediği çeşitli kategorilerd ki adaylarınızı mail ya da yorum yoluyla kendisine ulaştırırsanız bizim de bir blogstarımız olacak..Belki kendi aday olmak isteyen bile olabilir.

Bunun için
Dayatmalarda Kayboluş 'u tıklıyor , sayfanın sol üst köşesinde bulunan yazıyı okuyor ve oylarınızı gönderiyorsunuz. Yapacağınız şey bu kadar basit. Hatta izleyicilerinizi bu anketin varlığından haberdar ederek daha bilinir ve daha eğlenceli bir hale getirebilirsiniz bu girişimi..

Haydiiii ş başına!

7 Mayıs 2012 Pazartesi

DÜNYADA BİZDEN BAŞKALARI DA MI VAR?




Hani bazen aşktan görmez ya gözün birşeyi.
Dünya senden ve ondan ibarettir.
Dünyanın geri kalanı yansa umrunda değildir..
Ve hiçbirşey için henüz geç değildir..
Yolun yarısına bile daha çok vardır...
Hiç bitmeyecek sanırsın
Aldanırsın.
Ama dünyanın en güzel aldanmasıdır bu.
Yıllar geçtiğinde dönüp arkanda bıraktıklarına bakarsın
Gülümsersin, mutlulukla, özlemle
En saf haline...

5 Mayıs 2012 Cumartesi

DİYORUM Kİ 1

Diyorum ki,
Canının acısını hafifletmek için, can yakanlardan olmamak lazım
Diyorum ki,
Cana can katanlardan olmak lazım.
Can kıymeti bilmek lazım,
Canının acısını hafifletmek için başka bir canı
Kendi canın gibi sevmek lazım..

3 Mayıs 2012 Perşembe

ÖDÜLLLLL


Sevgili Deeptone ve Çico beni bu ödüle layık görmüşler..

Çok teşekkür ederim öncelikle her ikisine de..

Ödülü 11 kişiye vermem gerekiyor ama ben seçim yapamam ki.. Tüm izlediğim bloglara veriyorum ben bu ödülü seçim yapamayacağım açıkçası..

Herkesin eline, kalemine, emeğine sağlık ki kelimelerimizi birbirimizle paylaşıyoruz.

Ödülün kuralına göre kendimizle ilgili 7 gerçek paylaşıyoruz.  Yok arkadaş ben anladım karşılıksız ödül bile vermiyorlar bu hayatta :)))Hergün ucundan kıyısından gerçekler ya da gerçeğe yakın esinlenmeler paylaşıorum ama yine de  paylaşalım efendim..

1- Bir düğmem olduğu ve ona basıldığında gözümün hiçbirşeyi görmediği , herşeyi yakıp yıkabilecek duruma geldiğim söylenir. Sigortamı attırmamak lazım ..

2- Çocuklara ve yaşlılara asla dayanamam.. Hele ki gözyaşlarına..Tv'de bile görsem onlarla oturup ağlarım.

3- Asla tek bir yere ait olamadım ya da kendimi öyle hissedemedim. Yollar bana memleket.

4- Uykuyu hiç sevmem o da beni sevmez..Uyuyamamak bana verilmiş bir lanet.

5- Hafızam çok güçlüdür. Ama garip bir şekilde isimleri vs değil sahneleri hatırlarım. Ve her hatırladığım sahne sonrasındda kocaman bir filme dönüşür. Bazen yorucu olabiliyor.

6- Duymak istemediğim , beni yaralayacagına inandığım şeyleri duymamak ve yok saymak gibi garip bir özelliğim var. Nasıl yapıyorum bilmiyorum ama kepenkleri indiriyorum hemen.

7- Soğuk beni çok sinirlendirir. Bildiğin sinirlendirir !