Gazeteyi her açtığımda çocuklarla ilgili bir felaket haberi. Biri kendini terk eden kocasına kızıp çocuğunu balkondan aşağı sarkıtmış, diğeri öldürmüş, bir diğeri dayaktan tanınmaz hale getirmiş. Bir baba ( sözde baba) çoluğu çocuğu bırakıp kaçmış.
İnsanlığımızı yitiriyoruz insanlık öldü mü falan diyoruz ya hep. Öldü bitti kül oldu..
Kendimize insan sıfatını yakıştırabilen bizler ne yazık ki penceremin önünde yavrularını yaşatabilmek, kanat çırpışlarını görebilmek için uğraşıp didinen kuşlar kadar olamıyoruz.
Bir gün bir kuş geldi penceremin önüne. Cam kenarında iğreti duran saksıyı şöööyle bir süzdü. Burdan bana yuva olur kanaatine vardi ki yaklaşık 30 kere gidip gelerek kendine bir yuva yaptı. Öyle azimliydi ki yuvayı dişi kuş yapar atasözünü doğruluyordu adeta. Yaklaşık 30-40 kere gitti geldi anne kuş. Her gelişinde bir ot , her gelişinde bir çam iğnesi getirdi yuvasına. İşi bitince üzerine keyifle kuruldu ve yumurtladı. Gururla yumurtasının üstünde otururken filmin esas oğlanı çıktı piyasaya. Yavru kuşları yumurtadan çıkana kadar nöbetleşe sıcak tuttular yavrularını. Yuvayı hiç boş bırakmadılar. Biri yiyecek aramaya çıktığında yumurta nöbetini diğeri devralıyordu. En nihayetinde bekledikleri tabi ailece bizim de heyecanla beklediğimiz gün geldi ve iki küçük yavrumuz oldu. Minik yavrular uçmayı öğreninceye dek anne ve baba kuş bir an bile olsun yanlız bırakmadılar yavruları yuvalarında. Biri yavrunun başında nöbet tutarken diğeri yiyecek aramak için yollara düşüyordu.
Bana da bu mutlu aile tablosunu resimlemek düştü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder