Hürriyet

6 Aralık 2010 Pazartesi

KAHVE, GECE VE PENCERELER

Sessiz ve derinden bittiğini hissettirmeden bir haftasonu daha geçti. Ben her sabah işe gitmeden önce ailesiyle birlikte kahvaltı yapabilen nadir şanslılardanım ama yine de kahvaltı keyfinin dakikalar ile sınırlı olması sinir bozucu olabiliyor bazen. O yüzden seviyorum haftasonu dakikalar ile sınırlı olmayan telaşsız ve sıcak kahvaltıları, rahat rahat içilen o demli çayları.

Cumartesi günü kahvaltı sonrası Pınar Kido Çocuk Tiyatrosuna gittik kızlarlar birlikte. Sevdiğim bir arkadaşım ve çocukları da bize katılınca oldukça keyifli oldu. Her Cumartesi- Pazar günü Mecidiyeköy Profilo Alışveriş Merkezi'nde " Nasreddin, İnadın Sonu" adlı oyun saat 11.15'te çocuklara ücretsiz olarak sergileniyor.

Güneşin ve sıcağın son nimetlerinden faydalanalım, çocukların kemikleri güneşe doysun diye dışarda dolandık gezindik uzunca bir süre tiyatro bitimi. İyi de geldi. Benim sergi gezme sevdam haftaya kaldı ama olsun değdi açıkçası.

Cumartesi gecesi bir alışveriş merkezinin en üst katında kahve içip etrafı seyrederken ne kadar taş üstüne taş bir şehirde yaşadığımızın bir kez daha farkına vardım. Milyonlarca küçük pencere ve karanlığı birbirlerinden farklı aydınlatışları. 20-30 katlı binalar, hepsinin tepesinde uçaklar çarpmasın diye yanıp sönen ışıklar. Binlerce araba, on milyonlarca insan. Hepsinin farklı bir hikayesi ,hepsinin hayattan farklı bir isteği var.

"Ne tuhaf dimi?" dedim aslankrala. "Şu her birinden farklı bir ışık süzülen pencerelerin içinde kimbilir ne ayrı hayatlar gizli" Mesela şu sarı ışıklı ev.. Kimbilir neyi kutluyorlar bu gece?  Hemen çaprazındaki florasan ışığını karanlığa katan pencere". Belki de bir cenaze var evlerinde.. Bir diğerindeki kadın kimbilir ne için ağlıyor, ötekinde genç adam nişanlısına evlenme teklif ediyor bir kadeh şarap eşliğinde...
Ve biz.. Burda bu konuşmayı yaparken belki de dünyanın bir yerinde insanların hayatları geri dönülemez bir biçimde değişiyor. Belki bir sel alıp götürüyor evleri, açlıktan ölüyor bir çocuk, hayallerindeki arabaya kavuşuyor nihayet yaşlı bir adam, el ele parkta yürüyüş yapıyor birbirlerine deli gibi aşık bir çift.
Her yerde hayat bir şekilde devam ediyor, birbirinin aynı ve birbirinden bağımsız."

Evimize dönerken kitapçının camında Elif Şafak'ın yeni kitabı ilişti gözüme. " Firarperest" Aklım, duygularım o kadar firardaydıki kahve, gece ve pencereler yüzünden hemen aldım kitabı.

Eve gittiğimizde kızlar uyumamış beni bekliyorlardı. Her akşamki uyuma ritüelleri gerçekleştirildikten sonra kitabımla birlikte yatağımda aldım soluğu...

Köşe yazılarını kitap haline getirmiş Elif Şafak. Kendi iç dünyasına hergün yaptığı yolculuklarının bir araya toplamış ve  paylaşmış bizlerle. Herkesin kendi içsesinden birşeyler bulabileceği bir kitap.

Okurken uyumuşum.. Rüyamda Elif Şafak'la pencereler üzerine derin bir sohbete dalmıştık...

Soğuk ve yağmurlu bir pazar sabahıydı uyandığım ve bu günü güzelleştirmek için bir sürü planım vardı ...




6 yorum:

  1. Üniversitede dört yıl yurtta kaldım. Hep karşı apartmanların ışık yanan pencerelerine bakar, içeride sıcak aile ortamında yemek yiyip, sohbet ettiklerini hayal ederdim...

    YanıtlaSil
  2. annenlili@ ahh o üniversite günleri.. Ben de şehir dışında okudum. Özlem, özgürlük, keyif, eğlence, parasızlık hepsi bir arada idi..

    YanıtlaSil
  3. evet her ışık farklı bir macera...Elif Şafağın kitabını ben de haftasonu aldım; kadın iyi satıyor dmek ki; uzun zamandır okumuyordum aslında onu. Bakalım daha başlamadım...

    YanıtlaSil
  4. o yanan ışıklardan birinde eşya taşınıyordu o akşam :)))

    YanıtlaSil
  5. minimalist@ ben kitabı yarıladım bile. Elif Şafak kitapları gerçekten çok iyi satıyor ama bütün kitaplarını sevdiğimi söyleyemeyeceğim. Kitabı okuduktan sonraki fikirlerini merak ediyorum. Paylaşır mısın benimle?

    YanıtlaSil
  6. bedardem@ o eşya taşınan evde karşılıklı bir kahve içmek ne güzel olur.. Hem bakarsın karşısındaki evlerin ışıklarına bakarak bir oyun bile oynarız..

    YanıtlaSil