Giderken Şile yolundaki senelerdir bitemeyen yol çalışması yüzünden oldukça zorlu anlar yaşadık fakat yeşil renk bizi kucakladığında unuttuk çileli yolları. Kabakoz'a vardığımızda doğa kucakladı bizi.
Kabakoz'dan sonra Akçakese. Köy merkezinden sonra uzunca bir yokuş sonrası sahile varılıyor. 3 tane tesis var yanyana. Bir tanesi bir otel, bir tanesi bir camping ve muhtarlığın plajı Mahmutdere Plajı..Giriş arabalar için ( otopark parası) 15 TL, minibüsler için 30 TL. Tabii şanslı iseniz ve otoparkta yer bulabilirseniz. Biz bulamadık ve aracımızı köyün meydanında bir yere bıraktık ve plaja kadar yürümek zorunda kaldık. Zorlu bir yoldu. Plaja girerken para vermedik , 2 şezlong 1 şemsiye için 15 TL ödedik. Son şezlong ve şemsiyeleri biz kaptık şanslıydık. İstenirse çardak misali yerler yapmışlar oralar kiralanabiliyor 30 TL karşılığında. Mangal yapanlar bile vardı çardaklarda.
Lüks yada çok konfor bekleyenler için pek uygun bir yer değil. Haftasonları oldukça kalabalık ama kimse kimseyi rahatsız etmiyor.Tek dezavantajı kalabalık yüzünden şezlong ve şemsiye bulmakla ilgili yaşanan zorluklar. Dolayısı ile erken gitmekte hatta pazar yerine cumartesi gitmekte fayda var. Hatta hatta fırsat var ise hafta içi keyfine doyum olmaz gibi duruyor. :) Ya da arabanın arkasına bir şemsiye atıp, havlunuzu da mis gibi kuma serip plajın keyfini çıkartmak da bir yol olabilir. Edindiğim bir bilgiye göre Maden Tetkik tarafından yapılan incelemelerde bu sahilin kumunda altın tozlarına rastlanmış.
Biz yanımızda yiyeceklerimizi götürdük ama gitmişken fiyatlara bir göz attım. Gayet makul. Köftenin porsiyonu 7 TL, büyük bardakta çay 1,5 TL, büyük kupada neskafe 2,5 TL, su 1 TL, sahile servis yok. Tuvaletler ücretsiz ve şaşırtıcı derecede temiz. Deniz sonrası duş almak isterseniz yarı kapatılmış bir alanda 1 TL karşılığında bu hizmeti veriyorlar.
Plaj yumuşacık altın gibi kum Deniz berrak ve kumluk
Karadenizin aksine yumuşak bir denizi var. Dalgaları hiç hırçın değil.
Çocuklar için ideal , sığ , az dalgalı ve kum...Kayalar, orman, altın rengi bir kumsal, berrak bir su.
Fakat görünen o ki kentleşmeden, taşlaşmadan ve orman katliamından burası da nasibini alacak yavaş. Bir sürü ağaç kesilip , güzelim ormanlar yok edilip hemen bir villa sitesi kurulmuş bile tepelerden birine. Yakışmış mı HAYIR, hem de hiç..Yolda gelirken irili ufaklı orman katliamları ve böyle yapılan küçük küçük siteler hep dikkatimi çekti. Birkaç seneye kalmaz , bu güzelim denizi mis gibi ormanları da bitiririz gibi geliyor. Bu çok üzücü...
Dönüş için hareketlendiğimizde saatlerimiz 18.00'ı gösteriyordu ve geri dönmemiz gereken yaklaşık 80-90 Km'lik bir yolumuz vardı. Eve vardığımızda saatlerimiz 22.10'du. Dönüş çileli , eziyetli ve yorucu idi. Yollardaki yapım çalışmaları, kötü şöförler, kazalar vs derken 4 saatte evimize varabildik.
Dönerken makinamın objektifine takılanlar ise;
mimarisi hoş yeşillikler içinde bir köy camiisi,
pembe şeker bir ev
Daha fotoğraflanacak dantel gibi ahşap evler, pencerelerinde sardunyalar vardı ama. Bir başka zamana deyip geçtik yanlarından. Bir daha ki sefere kulağıma küpe; cumartesi sabah erkenden düşeceğim yollara..
Güzel bir geziymiş yine de tüm eziyetine rağmen.Yollarda kaybettiğimiz zamana öyle acıyorum ki..Eğlenmeye bir yere gidiyorsun ohhh ne iyi oldu diyip arabana binip eve dönerken bıraktığın tüm stresi geri yükleniyorsun..Ama umarım sizin öyle olmamıştır.sevgiler.
YanıtlaSilEvet oldukça keyifli idi. Ben yollarda olmayı seviyorum.. Şarkı söyleyerek oyun oynayarak döndük, gelecek hafta başka bir yere süreceğiz arabamızı..
YanıtlaSilSevgiler canım...