Hürriyet

30 Mart 2012 Cuma

4+4+4

Bir alkış da ne olduğu tam olarak belli olmayan, hatta tasarıyı hazırlayanların bile içeriğinden bihaber olduğu 4+4+4'ü savunanlara gelsin!

26 Mart 2012 Pazartesi

SUPER MARIO

Yeni trend 80'ler / 90'lar programları partileri yapmak.
Herkes de o yıllara bir özlem var. İnsan saflığı masumiyeti özler zaten, doğasında vardır.
Her ne kadar büyüdükçe doğaı bozulsa ve kaybetse de saflığını.
Kaybettiğimizden sanırım özlemimiz..
Yine de ;
20 sene sonra 2012'ler diye program yapacaklarını hiç sanmam..Eğlenen ve anıları olan son kuşak bizdik.Masumiyet güzeldi be Super Mario!

24 Mart 2012 Cumartesi

GELEYAZDIM

Yorgunum bu aralar, biraz da kırgın. Yoğunum da üstelik. Tercih etmediğim boş bir yoğunluk. Daha da yorar ya insanı böylesi, işte öyle!

Anlamsız bir koşturmaca.. Benim hayatımı anlamsız kılan, başkalarını anlamlandıran. Mutlu olmalıyım aslında gülümseme verirken insanlara gülücüklerimden azaltıp. En nihayetinde paylaşıyoruz ya! Ama sen azalırken, çoğaltmak diğerlerini zor geliyor bir süre sonra. Önce can, sonra canan kıvamında olmasa da biraz da can demek dimi?

Ben ölürken nasıl hayat verebilirim ki!

Kısssadan hisse, vere vere ele-kalmadı bana.

Bir ödev için, kinetik enerjiyle çalışan fotoğraf makinası projesini yazarken bizim evdeki büyümüşde küçülmüşlerden biri " Bu aralar sen fotoğraf makinasını bile çalıştıramassın" demesin mi?

Kan beynime yavaştan hücum ederken, enerjimi geri kazanmaya ölüm yemini içtim ama inanmadı kendim..

Az kaldı. Ha geçti , ha geçecek.. Aslında yazıyorum ya şimdi bu iyiye delalet. Kafamda ki adamlar konuşmaya başladı mı susuyorum ben. Konuşuyorsa şimdi parmaklarım , demek ki susmaya başlamakta adamlarım.

Geleyazdım, az kaldı..

Ey bahar, böyle mi gelecektin?

19 Mart 2012 Pazartesi

GÜNEŞ

Güneş
Ey güneş!
Sen nelere sebepsin
Bir bilsen
Ne gönüller açtırdın
Ne yıkıntıları topladın
Kimbilir kaç kalbi yerinden hoplattın
Kaç kişiyi koynunda ısıttın
Kaç çocuğun mutluluğa koşusu
Kaç sincabın biten derin uykusu
Kaç evin huzuru
Oldun
Kimbilir kaç kişi sevdalanacak bu bahar
Deniz kokusu kaç kişiyi sarhoş edecek
Kaç kişi yüzünü sana dönüp
Bu bahar başka olacak diye söz verecek
Çim ve toprak kokacak sokaklar
En güzel renkli elbiselerini giyecek ağaçlar
Günaydınnn diyecek caddede bütün insanlar
Günaydın, şehrim
Günaydın memleketim
Günaydın sebebim
Ey güneş
Bir bilsen
Bir bilsen sen nelere sebepsin
Bilsen hiç gitmessin!

18 Mart 2012 Pazar

BU BENİM GALİBA

Deeptone Mimlemiş beni. Biraz geç kaldım yazmakta ama olsun.
2'dir sorular zor yerden. Sorun bana dünyayı anlatayım çenem kapanmaz,iş kendimi anlatmaya gelince dilim lal elim tutmaz olur desem yeridir.
Beceriksizimdir ben şöyleyim böyleyim demeye.. Ama deneyeceğim yine de.. Elimden geldiğince..

1. Kendini seviyor musun?
Tabi ki seviyorum. Psikolojik bir bozukluğu yoksa kendini sevmeyen insan olacağını da sanmıyorum. Sevgiyi hissedebilmek, kendini sevmekle başlar bence..

2. Yapmaktan hoşlandığın şeyler?
Bir sürü şey yapmayı severim ama vazgeçemeyeceklerim var. Ailemle olmak, yazmak, okumak, müzik dinlemek, sokaklarda başıboş gezmek ve arkadaşlarımla birlikte olmak ve yüzmek. Yaşamın içinde yapılan herşey güzel aslında. İyi ya da kötü. Her alışkanlığın bir nedeni var.

3. Hedeflerin nelerdir?
Hedefim günün birinde tamamen hedefsiz olabilmek. Bu uğurda savaşım var kendimle.

4. Nefret ettiğin şeyler?
Hoşlanmadığım şeyler var ama nefret ettiğim hiçbirşey yok. Nefret ağır bir yük insan ruhuna.
Etrafına mutsuzluk veren insanlardan hoşlanam örneğin. Sürekli şikayet edenlerden, . Parasal arzulardan hoşlanmam, beni sıkan, özgürlüğüme engel olmaya çalışan hiçbirşeyden hoşlanmam.

5. İlham aldığın kişiler?
Babam

6. Favori şarkıların, filmlerin, kitapların nelerdir?
Ayırt etmek zor. İşte budur diyebileceğim tek bir kitap ve film yok. Ama dönüp dönüp okuduğum tek kitap "Nazan Bekiroğlu - Yusuf ile Züleyha" Şarkıya gelince canım sıkıldığında hep "Selda Bağcan Dostum Dostum'u" söylediğimi farkettim geçenlerde. Ama ölünce arkamdan çalın dediğim bir şarkı da var. Çok neşeli olduğumda söylediğim de var. Var da var yani :)

7. Birisinin yazdığı ölüm notunu bulmuş olsaydın ne yapardın?
Ölmeden önce bulduysam engellemeye çalışmak gibi bir şansım var. Öldükten sonra bulduysam yapacak bişey yok üzülmekten başka..Kendi canına kıyabilme noktasına geldiyse bir insan çok ağır şeyler yaşamış demektir. Keşke önceden bilseydim, farketseydim de yardımcı olabilseydim pişmanlığını yaşardım sanırım.

8. Kendini tek bir cümleyle anlatabilir misin?
Bloğumun başında yazıyor " İnsan her durumda bir başkasıdır" Ben eserekli biriyim :)

Mimlediklerim
Dayatılanla Yaşamak, Hektor, Merika, Nini, Bolat, ve yazmak isteyen herkes..

17 Mart 2012 Cumartesi

DENİZ

İki ayrı kıtanın
Birbirine aşık iki kanı deli akanıydık biz
Aramızda koskaca bir deniz

13 Mart 2012 Salı

ZAMANAŞIMI

Yezid duysa, o bile utanır Yezidliğinden.
Katliama zamanaşımı verdiler
Kahpeliğe, kalleşliğe, hainliğe
Zamanaşımı
Arkadan vurmaya, canları yakmaya
Zamanaşımı
Zaman geçti,
Herşey pür-ü pak şimdi
Zaman geçti
Unutuldu
Zaman geçti
İçimizin yangını dindi
Mi?
Alevler söndü mü?
Ruhlar huzura erdi mi?
Bu kara lekeyle eğilen başlarımız artık havaya dikildi mi?
Zamanaşımı hepimizi temizledi mi?
Esas şimdi çaktınız kibriti siz o canların üstüne
Ve bir hatırlatma
Öte tarafta
Zamanaşımı yok!

GÜLÜMSE ANNE

Oldukça zor günler geçiriyordu. Yeniden annelik hem çok heyecanlı hem de çok yorucuydu onun için.
Evin yeni miniği beklenenden önce aralarına katılmış, bütün aile fertlerine oldukça zorlu bir süreç yaşatmıştı.

Zor günler hastaneden çıktıktan sonra da devam etmişti ve doktorun söylediğine göre uzunca bir süre devam edeceğe benziyordu. Minik bebek, annesinin deyimiyle kurulmuş saat gibi akşam 19.00'da ağlamaya başlıyor ve sabah 07.00'da susuyordu. Bu süre içerisinde ne yapsalar, ne etseler susmuyor, buldukları bütün çözümler geçici oluyordu. Akan su , saç kurutma makinası, elektrik süpürgesi, çamaşır makinası motoru sesleri geçici olarak bebeği susturuyor ama tam bir sukunet sağlamıyordu. Zaten bu sesler en az onun ağlaması kadar sinir bozucuydu. Evde uykusuz saatler arttıkça sinirler daha da geriliyordu. Alt üst olan hormonlarının verdiği zarar yetmiyormuş gibi bir de uykusuzlukla uğraşmak zorundaydı.

Evde annesinin ilgisine muhtaç bir çocuk daha vardı. 5 yaşlarında güzel mi güzel bir kız çocuğu. Bu zor günlerinde sanki annesinin sıkıntılarını anlıyormuş gibi hiç üzmüyordu onu. Gününün tamamını kreşte geçiriyordu, eve gelince minicik elleriyle annesinin sofrayı kurmasına etrafı toplamasına yardımcı olmaya çalışıyor, hiç yaramazlık yapmıyor, hatta sesini bile çıkarmıyordu ama annesinin yüzü hep asıktı. " Beni artık sevmiyorlar" diye düşündükçe , daha fazla çabalıyordu küçücük yüreği kendini sevdirmek için ama ne yapsa olmuyordu. Evde onu kimse görmüyordu, varsa yoksa o yeni gelen minik şeytanla uğraşıyorlardı. Annesi hep sinirliydi, babası hep " sonra" diyordu. Gelenler önce bebeğe bakıyor, önce onu soruyorlardı.

Yine bebek ağlamaları ile boğuştukları bir geceydi. Minik bebek canından can kopartılmış gibi ağlıyor, yeni anne bebeğini susturmak için bir o yana bir bu yana koşuşturuyordu. Yürürken ayağına büyük kızının oyuncaklarından biri takıldı, sendeler gibi oldu. Kızını yanına çağırıp var gücüyle " Bu oyuncağın burda ne işi var, sana kaç kere oyuncaklarını sağa sola atma demedim mi!" diye bağırdı. Bağırırken işaret parmağını tüm gücüyle sallıyordu. Hırsını alamadı, kızını kolundan tuttuğu gibi odasına itti. Minik kız hıçkırıklarla ağlamaya başladı. O ağladıkça kadın kıza daha çok bağırıyordu.  Sonunda ufaklık ağlaya ağlaya uyudu. Sabaha karşı bebek de sustu. Yeni anne yorgun, bitkin ve kızına yaptıklarına pişman vaziyette yatağa girdi. Saat sabah 7 sularını gösteriyordu.
Tam dalmak üzereydi ki, ufak kızı yanında belirdi. " Annee, annecimmm" diye sarstı kolundan.
Kadın sıçrayarak kalktı, uykunun da verdiği sersemlikle sertçe " Ne oldu?" dedi.
"Odama gelir misin , sana bir sürprizim var" dedi heyecanla ve sabırsızlıkla minik kız.
Kadın bu söz üzerine çileden çıktı. " Az önce yattım, zaten kardeşin bütün gece uyutmuyor, sabahın köründe de seninle mi oynayacağım. Çekil başımdan! " diye azarladı kızını ve yattı.
Minik kız içini çeke çeke odasına giderken, kadın yanlış yaptığının farkına vardı yine. Usulca kalktı, sabahlığını giydi ve kızının odasına gitti.

Kızı duvarın dibine tespih böceği gibi oturmuş , için için ağlıyordu. Bir anda yatağa ilişki gözü. Acemice toplanmıştı ve yatağın üstünde bir resim vardı. Minik kız annesini görünce ayağa kalktı ürkekçe." Senin için yaptım annecim" dedi. "Yatağımı topladım sana yardım olsun diye ve gülmen için de bu resmi yaptım. Bir de dün akşam seni kızdırdığım için."
"Hiç gülmüyorsun anne..".
Kadın kızına sarıldı, ağlamaya başladı.
Minicik kızının ondan başka sığınacak kimsesi yoktu ve o sinirlendikçe hırsını ondan çıkarıyordu.
Ne büyük haksızlık yapıyordu bu ufacık çocuğa. Bir pedagogdan, bir psikologdan yardım almalıydı. İşler gittikçe kötüleşecekti yoksa.
Anne olmak çok zordu, bunun farkındaydı. Ama başaracaktı!
Kızının yüzünü ellerinin arasına aldı, sıcacık bir öpücük kondurdu ve gülümsedi.
" Başbaşa bir kahvaltıya ne dersin?" dedi başını okşayarak ..
Sarıldı minik kız annesine, annesi de ona. Bugün yeni hayatlarının ilk günüydü..

11 Mart 2012 Pazar

BİZ BAĞLAÇLARI

İçinden umut geçen cümleler gerek bana
Kokusunda kavuşmak olan kitaplar
Ve baktığımda ellerini hatırlatmalı siyah beyaz bir resim
Sıcak olmalı artık hava
Heryer deniz kokmalı,
Vapur sesleri duyulmalı penceremden
Gülmek olmalı yeni öznem
Tüm yüklemler seninle yapılmalı
Tüm tümleçler seni tamamlamalı
Bağlaçlar yollarımızı birbirine bağlamalı
Bir cümle olmalıyız
İçinde biz geçen
Ve yatağımın sağ yanında sen!

8 Mart 2012 Perşembe

SÖYLEMEYECEK SÖZLERİM VAR BUGÜN

Kadınlar günümüz kutlu olsun demek isterdim ama söyleyemem kusura bakma.
Hiç birşey olmamış gibi , kadınlar günümüz kutlu ve mutlu olsun yazamam.

Tam da şu anda , daha ufacık bir kız çocuğunun evlenme kararı verilmişken.
Okula gitmeye hazırlanmak yerine, evin temizliğine başlamış bir kız çocuğunu düşündükçe.
Dün akşam yan duvardan gelen bir kadının çığlıkları kulaklarımda yankılandıkça.
Çocuklarını baktıracak sağlıklı güvenli ve ucuz bir yer bulamadığı için mesleğinden vazgeçmek zorunda kalan ya da hiç çalışmaya bile başlayamayan kadınların varlığını bildikçe.
Eski kocası tarafından tüm yaşam hakkı elinden alınan kadınları okudukça, gördükçe.
Tecavüzcüsüyle evlendirilenleri, kuyruk sallamasaydın olmazdı ithamlarına maruz kalanları, işyerinde sokakta tacize uğrayanları, her hareketi bir cinsel mesajmış gibi algılanan kadınları, evlenilecek kadın eğlenilecek kadın laflarını duydukça.
Sürekli kadın olduğumu, faklı olduğumu, memem olduğunu, vücudumun biçimli ve erkekleri her istediğimi yaptıracak kadar baştan çıkarıcı olabileceğimi  günde 100 öğün kafama sokmaya çalışan reklamları izledikçe. O reklamlara alkış tutan kadınların var olduğunu bildikçe!
Eleman alımlarında kadın olduğum için günün birinde anne olabileceğim için dezavantaj yaşanacağımı bildikçe.
İşyerinde edepli, mutfakta aşçı, annlerine şevkatli, kocasına yatakta cilveli olmak zorundasın, kocanızı elinizde tutmanızın 100 yolu adlı makaleleri okudukça.

Tüm bunları, aklıma gelip de yazmaya erindiğim utandığım diğer bir çok şeyi düşündükçe;

" Bu gün kadınlar günü kutlu olsun, mutlu olun" demeyeceğim. Diyemeyeceğim!
8 Martta bunları unutup ya da tam tersi daha çok hatırlayanlardan fakat 9 Mart olduğunda bir düğmeye basılmış gibi eski haline dönenlerden olamayacağım.

Yazmıştım, yine yazacağım..
Önce insan olduğumuzu hatırlayalım, geriye kalan herşeyi unutsak da olur.
Var mı insanlar günü, insanlık günü, söyle bana.
Hadi onu kutlayalım..
Hatırlayanımız varsa hala!

6 Mart 2012 Salı

HATIRLAMAYI UNUTMA



Sadece insan olduğumuzu hatırlayalım. Geri kalan herşeyi unutsak da olur!

5 Mart 2012 Pazartesi

BUYRUN BURADAN SIRADANLAŞIN ( MİM)

Sevgili Bolat yine döktürmüş, bize bir yazıda neler öğretmiş, nerelere götürmüş getirmiş, adresler vermiş üstüne üstlük bir de mimlemiş..Hayranım zekasına, bilgisine. Ben öğrenmeyi severim, öğreten bir blog sahibi kendisi. Değişik bir şekilde mimlemiş bizleri. Benim payıma Bizlere Dayatılan Sıradanlıklara Dayatılanla Yaşayan tarafından yazılan gayet hoş ve üstüne söz söylemeye bile gerek olmayan yazı ile ilgili nacizane fikirlerimi söylemek olmul. ( Doğru anlamışımdır görevimi umarım )

Benim bunlara ekleyeceğim ne olabilir ki üstatlar.

 Ama sanırım hepimiz birilerinin dayatanı ve dayatılanıyız. En küçük anlamda  , çocuğunun giydiği herhangi birşeye karışmak bile bir dayatmadır.  Reklamlar, televizyon dizileri, seçim propogandaları, promosyon ürünleri ve çalışmaları, moda, gazetelerde çıkan şu sağlığa yararlı bu yarasız haberleri hepsi birer dayatma ve kötü alışkanlıklar hep böyle ufaklarıyla başlar, büyüyerek devam eder.Küçük bir kar tanesi, bir çığ olur ve birgün bakarsın ki ansızın o çığ tependen aşağı düşüvermiş. Dayatma, kendine benzetme çabası da başlangıçta masum olabilen fakat zararları gittikçe büyüyen bir kötü alışkanlık bana göre. Vazgeçilemez, insanın doğasında var olan.

Dayatmaların kökenine insanın törpülense de yok edilemez egosunun olduğunu düşünüyorum. Çünkü, doğruyu biz biliriz, biz yaparız, en iyi biziz, en harikulade fikirler bizde var, en güzel biz giyiniriz, en güzel dünya görüşüne biz sahibiz ve herkes ya da gücümüzün yettiği kadar insan bizi dinlemeli.
Hepimiz dereceleri farklı olsa da bu düşüncelere sahibiz ve birilerine birşeyleri dayatıyoruz. Bazen rica-istek adı altında yapıyoruz , bazen prensipler maskesine sığınıyoruz. Hep var bir bahanemiz. Kimimiz kantarın topuzunu normal seviyelerde tutuyoruz kimse dayatmalarımızdan rahatsız değil, hatta farkında bile değil. Kimimiz aşırıya kaçıyor etrafımızdaki insanları kaçırıyoruz. En güçlüler ise diktatör oluyor ve tarih yazıyor zaten. Geçmişte , günümüzde acıyla tecrübe edilmiş, bir sürü insanın canını yakmış, bir sürüsünün ise nemalanmasını sağlamış diktatörleri yazıyor yakın ve uzak tarih sayfaları.

Dünya döndükçe, yeryüzünde canlı yaşamı var oldukça dayatmalar da hız kesmeden var olmaya devam edecektir. Hepimiz bundan şikayet edeceğiz, özgür ruhlarımız bireysel ya da toplu karşıkoyuş tepkileri verecek ama bir yandan da birilerine birşeyler dayatmaya devam edeceğiz.

Sonuç...Bir adım ileri , iki adım geri .. Mehter yürüyüşünden öte gitmez bu dava..
Ama bu değil ki dayatmalar karşısında pes etmek gerek. Sonuna kadar dayatmalara hayır, özgür iradeye evet!


Bir de Bolat'ın yazısına istinaden Çinliler hakkında bir yorumum var. " Perşembenin gelişi çarşambadan belli olur" derler ya..Çinlilerin yüzyıllar öncesinden belliymiş kopyacı oldukları. :)
Be kardeşim kağıdıda mı çaktınız taa o yıllarda. Çalışkan millet, nüfus kalabalık, istihdam gerek. Kopyala allah kopyala!

2 Mart 2012 Cuma

YOKLUĞUNDANDIR 8

Her özlemi sensizliğe
Her kalp çarpıntımı sessizliğine
Yoruyorsam
Konuşuyor ama sesimi duyuramıyorsam
Düşümde görmek için seni sıkıca gözlerimi yumuyorsam
Ve yağmurda sırılsıklam oluyorsam
Bil ki yokluğundandır!


Geceler biraz daha uzun ve karanlık olmalı
Artık gün ışığı fazla sensiz gözlerime.....

1 Mart 2012 Perşembe

BİR NEFES SOĞUK

Bugün anladım..
Soğuk hava çarpınca insanın yüzüne yüzüne
Zihnini açıyor..
Aklımın sağlim kalması için
Kar biraz daha yağmalı
Zihnim soğuğa doymalı
Zihin bulanıklığına yeni reçete
Bir avuç ceviz, bir nefes soğuk
Bir tavşan kanı çay
Tadı buruk
Biraz da sessizlik.
Savulun etrafımdan bulanık düşünceler
Yeni reçetem elimde
Hiç birinize yer yok beynimde
Heyy bozacı amca!
Gecenin bu soğuğunda
Üç kuruş para kazanmak için mi bozaaaaaacıııııııı diye bağırman
Yoksa soğukla senin de mi iyi aran?



not: saçmalamış olabilirim affola :)

BÜYÜK BÜYÜK HARFLER

Hayat bu,
Herşeyi el çabukluğudur marifet düzeni sihri ile
Yoluna koyar
Ama önce bizim bu durumu
Kafamızın taaa içine
Büyük harflerle yazmamız gerekmiyor mu?